8 Aralık 2014 Pazartesi

İlk IRONMAN Yarışım; ACILI; IM Frankfurt

Bir IRONMAN Hikayesi ve Sonrası ( Yazı 2012 Temmuz'da yazıldı )


( Başlangıç ve son 15 günüm )
Öncelikle şöyle diyeyim, uzun olacak.. Çünkü çok doluyum ve anca zaman bulabildim tüm yaşadıklarımı aktarmaya.. Sizi sıkarsam affola..
Geçen sene Sporium'da çalışırken çooook sevdiğim büyüğüm dünyalar tatlısı Peri ile dertleşirken bir gün bana "sizinde yaptıklarınız spor mu?, adamlar neler yapıyorlar" diye söze girip bana IRONMAN in özünü anlattı.. Bende ona gayet ukalaca "şimdi çıksam 12 saatte bitiririm" diyebilecek gaflette bulundum. Sonra ilk sprint triatlonumun koşunca ve ardında sağlam bir kusunca olayın o kadarda kolay olmadığını hissettim. Ve 3-4 senelik planlamama IRONMAN yapılacak diye yazdım.. İlk uzun bisikletimi Fatih Altan'ı ikna ederek 2011 Ağustos başında yaptım.. Beni ekibe almamak için çok uğraşmıştı. Çünkü gerçekten çok acemiydim. Lastik papuç ve sırt çantası ile ilk uzunuma Kemere gittiğimde bana "çantayı bırak ve sana ilk iş olarak bir ayakkabı almak lazım sonrada bisiklet" demişti.. Sonrasında onlarla binebilmek için o gün %110 enerji harcamıştım. 2 gün kımıldayamadım ve bacaklarım 1 hafta ağrıdı.. Zamanla alıştım tabi.. Bu arada en uzun koşum da 10k idi.. Daha uzunu bana sıkıcı geliyordu.. Şartlar beni Hillside City Club İstinye ile buluşturunca bu planlar yavaş yavaş daha erkene çekilmeye başlandı. İlk adım olarak Eğirdir de olimpik triatlon koştum. Oradaki 10k bana işkence gibi gelmişti, ve düşünmüştüm "half ironmande 21k nasıl koşulur?" Ardından Kuşadasında Sprint triatlon koştum.. Daha moral vericiydi. Artık daha uzun yarışlara hazırdım. mıydım?? ve Kıbrısa gitmeye karar verdik. Bisiklet aldım. Ayakkabı aldım. Aerobar aldım. Kendimi ufak ufak şımartmaya başladım ki yarıştan daha çok zevk alayım. Son 1 ay hiç yüzememiştim. Kasığımda ve dizimde sakatlık vardı. Neredeyse antrenman yapamadan kıbrısa gitmek zorunda kaldım.. Ama sporcu ruhumdan kaynaklı zaman takıntım vardı.. Onu şöyle yapsam şunu böyle yapsam diye diye kafayı yiyecektim.. Ama o dalgaları görünce ve o eğimlerde pedal basınca bitirmek tek hedefim olmuştu.. Ve hayatımın ilk yarı maratonunu burada koşarak 6,00,27 ve ilk Half ironman finish imi gördüm.. Çok büyük bir mutluluk.. Ve hemen ardından ne zaman Full yaparım düşünceleri.. Yarış sonrası 2012 için plan program yaptım. Çok güzel hedefler koydum. Ama bunda IRONMAN yoktu. Antwerp Half IRONMAN yarışmam lazımdı. Ama kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiş ve hiçbir şeyi bu kadar istememiştim. Önce tecrübe amaçlı İtalya Pescara da 70.3 te yarıştım. Benim için inanılmaz büyük bir tecrübe oldu. Yarış beslenmesi, öncesi, sonrası gibi çok büyük izlenimlerle Türkiye ye döndüm.. 


Artık sadece 1 ayım kalmıştı ve moral olarak çok kötü durumdaydım.. Yarı maratonu İtalya'da 2.20 koşmuştum ve 1 ay sonra 180 bisiklet üstü 42k koşmak zorundaydım.. 21k da bu kadar zorlanmış ve neredeyse hep yürümüşken 42k nasıl bitecekti?. Ve ben daha önce hiç maraton koşmamıştım. Ayrıca 180k da binmemiştim.. Aslında bakarsan büyük risk almışım.. İtalya sonrası 2 hafta antrenman yapamadım. Canım hiç istemedi. Sonrasında zaten 2 haftam kalmıştı ve yüklenme yapamazdım.. O kadar çok kişi vardı ki etrafımda ironman yapacağım için benden daha heyecanlı olan istemeden insanın kafasında baskı oluşuyor. Hele birde son dakikaya kadar vize işlerimin uzaması. Gitmeme 3 gün kala halen Almanya konsolosluğunun bana vize için tarih vermemesi. Fransa vizesi ile gitmeye karar vermişken Dilek'in son dakika çabası ile süpriz Almanya vizesi.. O günleri anlatamam.. Yüzümde ergenlik sivilcelerim tekrar çıktı.. Konuşamaz ve dalgın oldum.. Çok zordu.. Son 1 hafta. Stres.. Öncesinde Ali Rıza hocamın bitirdiği ironman hikayeleri, Nikola'nın anıları derken heyecan tavanda.. Hep aynı söz söyleniyor; "sıra sende" son bisiklet bakımları ve son toparlanmalardan sonra perşembe sabah Almanya'ya uçuyoruz.. 
Uçaktan in ve hemen otele yerleş. Taksi şöförü Türk çıktı ve bana yarış boyunca aklımdan çıkmayacak o cümleleri söyledi "bu ara çok yağmur var dikkat edin yıldırım düşüyor, geçen hafta 4 sporcu öldü yıldırımdan!!!" Otelde hemen bisikleti bağla ve kayıt için otelden ayrıl.. Kayıt yerini bulmak için 10k yürü ve nihayet kayıt masasını bul.. Kayıt ol ve çantanı al.. O çantayı almak bile insanı bayağı motive ediyormuş, orada anladım..Hemen kendimi expo ya atıp sele arkası suluk ve yedek lastiklerimi koyabileceğim kutu aldım.. 


Otele dönüp montaj ve kısa bir tur yapacaktım. Oğuz abilerin otele gittim ve Sedat abi, Boni abi, Rahmetli Kemal Merkit ,Oğuz abi ile biraz muhabbet edip döneyim derken bir anda sağanak yağmurda kaldım.. Yolumu kaybettim. Allahtan garminde gps var. Beni otele götürdü..  Cumayı kendime ayırdım.. Expo ya gittim, bişeyler daha aldım kafamı zihnimi arındırmaya çalıştım. Sonra Sedat abi ile buluşup brif e gittik. Orada diğer tüm Türk ironmanler ile karşılaşıp muhabbet ettik. Heyecan dorukta. Akşamında ise 4 km kısa bir koşu yaptım.. Çantalar hazır.. Sabahtan gidilip bisiklet bırakılacak.. Ben 1 gün öncesinin korkusundan yağmurluğumu da bisiklete bıraktım.


Cumartesi öğlen gibi bisikletimi bırakmaya gittim. Bu sırada büyük destekçim Dilek de Almanya'ya gelmiş ve benden önce yarış alanına gitmişti. Orada buluştuk ve ben bisikleti bırakıp wetsuitimi giyip kısa bir yüzme yaptım ve çıktım. Sudaki ilk izlenimim ise uzanırken parmaklarımı bile göremememdi. Su bembeyazdı.. Sonrasında gidip tüm gün alışveriş ve dinlenme yaptım.. Çokta güzel beslendim.. Akşam oturup önümüze haritayı koyup hangi saatte nereden geçecektim beni nerede bekleyeceklerdi onları konuştuk. Uyku tutmadı tabi.. Gece 1 de pizza yemem lazımdı. Ama o kadar uykusuz kalacaktım ki gece 11 de yeyip yattım..

Yarış Sabahı

Sabah uyanış saat 4.15.. İçimde büyük bir huzur.. Çok tuhaf, ama sonrasında yarış yerine geldikçe yerini heyecan kaplayan bir his.. Bir ara şarteli indirmişim. Bir baktım bizimkiler benim 10 metre gerimden yürüyorlar.. Nasıl o an oldu bilmiyorum.. Son şans dilemeler ve bisikleti hazırladıktan sonra acil wc ihtiyacı ve wetsuit hazırlığı.. Tam o sırada Gül Mijgar çıkageldi ve bana yardım etti. Bende ona tabi =) bana 2 saat fark atacağını bilsem!! =)) tekrar helal olsun.. Start alanında Kemal abi Sedat abi Selçuk ve Devrim le karşılaştık.. Pozlar verdik. Veeeeeeeeeeeeee start anı...


Yüzme

1,14
Önce kendimi kuğu gibi suya bıraktım.. Kurbağa yüzerek bir 10-15 m gittim. Yavaş yavaş serbeste döndüm.. İtalyanın tecrübesi ile çok sakin başladım.. Sudan çok dinç çıkmam lazımdı.. Hep birilerinin draftına girdim. Hep kalabalık grubun arasında kalmaya çalıştım. İlk tur bittiğinde sudan çıkıp saatime baktığımda tam 40 dk olmuştu.. Şok oldum.. O kadar sakin yüzüp nasıl bu kadar hızlı çıkabilmiştim aklım almıyordu.. Sonra bir an gaza gelip hızlanma gafletinde bulundum. Allahtan hemen fark edip normal tempoma döndüm.. Toplam 3 yumruk yedim ama bende az vurmadım =) Hele birine ayağımla bir koydum ki gözlüğünü ayağımın altında hissettim.. Umarım bir şey olmamıştır. Bu arada tekniğim o kadar kötü ki, tek kolda kurbağa bacak diğer kolda 2 ayak vurusu yapıyorum.. Bende bilmiyorum nasıl oluyor ama daha hızlı yüzüyorum bu şekilde.. Sudan çıkmadan saatime baktım. İlk yere bastığımda saat 1.10 du. Yürüme kısmı filan 1,14 olmuş.. Ama çok enerjik ve gülerek sakin çıktım sudan..


Yüzme-Bisiklet Değişim

Rahat rahat değişim yaptım. Tuvaletimi yaptım. O anda wetsuit çıkartırken yağmur başladı. Ama bastıracağı aklıma gelmedi. Kolamı içtim, Jelimi aldım. 8 küsür dakikada çıktım. 









Bisiklet

6,49
Amacım 130 nabız civarında gitmekti.. Bisiklete bindim daha ayakkabımı giymeden birisinin yerde yattığını gördüm, düşmüş. Yağmur biranda bastırdı ve aklıma taksi şöförü geldi "yıldırım,ölüm!!!" Hemen durup yağmurluğumu giydim. 
Sakin sakin nabız bakarak şehre kadar geldim. Ortalama 30 üstü.. Aklımda parkur grafiği var. Yavaş yavaş 3 tırmanış yaklaşıyor. Ama tahminimden daha çok tırmandık. Her köşede düşen birileri vardı. Bu arada hava sıcaklığı 12 derece!!! Üşüyorum hatta donuyorum resmen ama basamıyorum da nabız korkusundan.. Besleniyorum sürekli. İlk turun ortalarında tüm tanıdık isimler yanımdan tek tek geçti. Sakinliğimi koruyup basmadım. İlk turun sonlarına doğru hava açmaya başladı. Ohhh dedim biraz ısınacağız ve üstümü çıkardım. Yaklaşık 4,30 saat olmuştu. Nikolanın hocasının tavsiyeleri aklımda.. Çok iyi hissedeceksin ama sakın basma, sonrası çok zor olacak.. İkinci tura dönerken aklımda 28 küsür olan ortalamayı 30 ların üstüne çıkarmak var ama nerdeee bu sefer çok sağlam bir rüzgara denk geldim... Resmen sağa sola savuruyor.. Zamanda geçmek bilmiyor ve düşündükçe daha bunun üstüne maraton koşulacak.. Artık tamamen bisiklet bitsin diye çevirmeye çalışıyorum. Hele sonlara doğru bir rüzgara yakalandım düz yolda 21-22 bayır aşağı 28 anca görüyorum. Tabi bu istemesen de sinir bozucu oluyor.. Şehri gördüm ve bir anda ohhh çektim. Bitiyor diye.. Değişim alanına yaklaşırken bizimkileri aradım ama kimse yok. Hep gözüm sağda solda.. Bisikletimi elimden aldılar ama ben hala bizimkileri arıyorum.. Ne kadar önemliymiş destekçilerinin olması..

Bisiklet-Koşu Değişim

3 küsür
Oturdum ve hemen çantamı bana gösterdiler.. Ayakkabılarımı giydim ve o anda keşke dedim, keşke yedek koşu kıyafeti koysaydım çantaya dedim.. Çünkü gerçekten çok üşümüştüm..

Koşu

5,10
Başlar başlamaz hemen tribünlerden geçiyorsun. Alkış kıyamet, aman allahım.
İşte o anda gerçekten de yarıştığını hissediyorsun. İlk viraja geldim çok ufak bir köşe ve hala bizimkiler yok.. Veee karşımda kocaman bir pankart. "GO GÖKSEN GO" "KALBİMİZ SENİNLE" HİLLSİDE TRITEAM" çok tuhaf oldum ama ilk tepkim çok komikti.. "allah cezanızı vermesin bu ne yaaa" =)) dedim.. İşte o anda aklımdan inanın şunlar geçti.. "Şimdi facebookta dailymile da benim zamanlarım paylaşılıyor. haber veriyor millet koşuya başladı bisikleti şöyle yüzmesi böyle.." O anda şunu hissediyorsun "bırakma şansın yok" çok sakin acısız bir tur attım. Parkur çok kalabalıktı. Sürekli milletin kollarındaki bantlara bakıp aaa bu finishe gidiyor aaa bak bu 2.ci turda filan diyordum.. İlk bandımı aldım ve tekrar aynı köşeye geldim.. Bir anda bağıranların sayısı 15 olmuş.. Göksen, göksen... bizimkiler Almanları toplamış öğretmişler =) çok güldüm ve sus işareti yaparak ayıp ayıp dedim.. Tabi hepsi çok motive olup havalara uçmamı beklemiş ama ben sevincimi böyle ifade ettiğimi farkettim. Aslında çok duygulanmıştım.. 21k yı 2,06 filan geçtim. çok iyi gidiyordu ama biliyordum orada bir yerde bir duvar vardı ve beni 25 te karşıladı. Biraz yürü biraz koş, etraftaki Türklerin motivasyonları ile son 12k ya girerken tekrar düzenli koşmaya başladım. Ama artık ayaklarım öne hamle yapmaktan başka hiçbir harekete izin vermiyordu.. Bu arada her ilk 5k rüzgar arkadan son 5k kafadan esiyordu..Artık son turdayım, ama son turda bir anda sağanak yağmur tekrar başladı.. Tüm koşu kavrulup son 5k da kafadan esen fırtınayla karşılaşmak bana şunu düşündürdü; "Allahım beni sınıyor musun, gerçekten bunu becerebilecek miyim diye" .
Koca metal paneller yerlere hatta sporcuların üstüne düşüyor rüzgardan. İzleyiciler kaçışıyor. Organizasyon bir anda yağmurluk dağıtmaya başlıyor. Ama ben inatla son 5k yı koşup o finishe giricem.. Acılar çok fazla.. Dizim ağrıyor, sol ayak tabanım ağrıyor, üstüne basamıyorum ama kulağımda Oğuz abinin lafı "acılar bitecek gurur hep baki kalacak" Son 4k ve artık koşmalıyım diyorum. Ama olmuyor, acının tarifi yok. Son bantımı aldım ve artık finishe yakınım.. Son 2k koşamıyorum. Kolumda 4 bileklik.. Hazırım o ana. Kafamda sevinme seramonisi bile hazır, ama bitmiyor.. Son viraj artık koşabiliyorum. Tüm acılar bitti. Bayrağımı, Türk bayraklı Hillside bayrağımı çıkartıp büyük bir gururla tüm tribünlere gösteriyorum. Ve bitiyor. O an elimi yukarı kaldırıp bitti be diyorum. O anda aklıma bizimkiler geliyor. acaba neredeler? Dönüp arkama bakıyorum kulağıma Dilek'in sesi geliyor. Onlara dönüp poz veriyorum ve yere kapaklanmam bir oluyor. İşte o an bittiğim andır. Ve madalyam geliyor boynuma. Ben onu takan kıza öyle bir sarılmışım ki sanki kardeşim de bağrıma basıyorum..

Sonrası

Duş al poz ver.
Ve üşümeye başla.. Titre.. Çok garip bir duygu.. Hava soğuk. İçimde büyük bir huzur var. Ama hipotermi geçiriyorum. Kendimi revir gibi olan çadıra attım. Folyo battaniyemi sarındım ve biraz dinleneyim dedim.. Ama 1,5 saat uyumuşum =) Klasik ben =) 
Çoook uzun oldu biliyorum ama eksik bir şey kalsın istemedim. Şu sıralar çoook şımartılıyorum ve Oğuz abinin dediği gurur kısmını yaşamaya çalışıyorum. Çoook zevkli şu an =) pastalar kutlamalar filan =) Sırf bunlar için bile bir daha yaparım..

2012'den kalma bu yazı anılarımı tazeledi =) umarım zevkle okursunuz...


20 Kasım 2014 Perşembe

Bir Yarış Hikayesi; IRONMAN KALMAR 2013

Öncesine hiç bulaşmadan son 3 ay ile özetleyeceğim her şeyi. Haziran başı geldiğinde geriye dönüp bakınca, sürekli, hem manevi hemde fiziki bir çok hasarla uğraştığım bir kış geçirdim. Kalmar'a kayıt olurken hedefim hem sevdiğim arkadaşlarımla beraber yarış koşmak hem de en iyi zamanlarımdan birine imza atmaktı. Parkur buna çok müsaitti. Fakat kış dönemi, özellikle Runtalya sonrası geçirdiğim ayak-kalça-diş sakatlıkları öne çıkıyor ve kullanmak zorunda kaldığım antibiyotikler yüzünden hiç tam randımanlı antrenman yapamıyordum. Açıkça ruhen de böyle bir tempoya hazır değildim. Kalmar'a hazırlık için Norveç'te 70.3 Ironman koşacaktım ve antrenman için sadece 3 hafta kendimi verebildim ve hedef olarak yorulmadan, İstanbul'a döndüğümde direk antrenmanlara başlayabilecek bir yarış koşmayı koydum. Güzelde yaptım.


Rakibim ile benim zorlanma farkımı görebilirsiniz =) 

 Derken bir anda önümde 3-4 hafta kalmıştı. Hemen kısa bir planlama ile 3 bisiklet ve 3 koşu uzunu yapıp hazırlıkları tamamladım. Bu süreçte şubat ayı itibari ile toplam yüzme antrenmanı sayım 8 ve toplam mesafesi 12km dir. O kadar yüzemedim yani. Ve gün geldi çattı. 13 Ağustos Salı sabah 8.15 uçağı ile Kopenhag ve oradan da trenle Kalmar'a gidecektim. Salı olması size erken gelebilir ama bu yarış cumartesi yapılıyor ve 38 dereceden bir anda 16 dereceye gidiyoruz. Alışmak lazımdı. Sorunsuz bir şekilde uçak yolcuğu bitti ve saat 11 de Kopenhag havaalanında işim bitmişti ama trenimi ne olur
ne olmaz diyerek 13.26 ya almıştım. Arada gelen 2 Kalmar trenine binemedim ve 13.26 treni ile yola çıktım. Aktarmasız almıştım biletimi o yüzden yayıldım ve bilgisayarımdan film izlemeye başladım. Yolculuk 3.5 saat sürüyor tren ile. Bu yayılma yaptığım en büyük hata oldu. Anons yapmışlar ve ben duymamışım. Trende arıza varmış ve Malmö de aktarma yapıp başka bir Kalmar trenine binecekmişiz. Bir anda herkes treni boşaltınca panikle kulaklığı çıkartıp apar topar indim ve sordum ne oluyor diye. Olayı öğrenip diğer istasyona, 300 metre ileriye üst kata çıkıp başka yere inerek ulaştım ve işte o an yıkıldım. Çünkü kaskımı diğer trende unutmuştum. Geri dönemedim çünkü koca bisiklet ile oraya gidene kadar o tren giderdi ve diğerini de kaçırabilirdim. Allahtan aero kaskımı İstanbul'da unutmuştum ve Ali Rıza hocama ulaşıp getirmesini istedim. Yoksa birde kask alacaktım. Neyse başka sorun olmadan Kalmar'a ulaştım aksam 6 gibi ve otele doğru yola koyuldum. İstasyon şehre sıfır. Tren bence en güzel ulaşım yolu. Tavsiye ederim. Araç kiralamaya gerek yok. 




Otelin kapısına gelince günün ikinci şokunu yaşadım ve çok farklı bir uygulama ile karşılaştım.
Karşımda bir bina ve kilitli kapı. Üzerinde kodu girin ve açılsın yazan bir not. Kod nerede peki? O an aklıma Nirvana'nın yolladığı mail geldi. Çıktı alın ve saklayın diyordu. Açtım baktım ve kod'u orada bulum. Ve kapı açıldı. İçeride bir kapı daha ama onda şifre yok. Ama liste asılı kapısında ve benimde adım var. Oda 4, 1 kat yazıyor. Oranın kapısına geldim aynı şifreyi girmemi isteyen başka bir kapı. Onuda girdim ve orayı da açtım. Odamı buldum ve girdim. Ama ne resepsiyon ne de bir görevli
Otelde karşılaştığım manzara
kimse yok. Odada kitapçık vardı. Onu okudum. Orada yazıyordu "Bu otelde resepsiyon yok" diye. Anahtarınız odada saklı onu bulun ve tatilinizin tadını çıkarın =) Onuda gardropda buldum ve yerleştim. İşte bu kadar enteresan bir otel. Ertesi gün planlarımıza göre sabah bisiklet akşam yüzmemizi yaptık. Expo'ya uğradık ve birşeyler aldık. O arada mini sprint tadında bir halk triatlonu vardı. Disk jantından mtb ye her şey vardı. En az 1500 kişi yarıştı. Yarış aksam 5'te başladı ve çok güzeldi. Perşembe sabah grup halinde koşu parkurunu bisiklet ile turladık ve kayıtları numaraları alıp dinlenmeye çekildik. Akşam bref vardı. Kurallar anlatıldı ve özellikle köprüde dikkatli olmamız söylendi. Çok rüzgarlıydı ve aerobarda kalmayın düşebilirsiniz dendi. Cuma sabah 7 de yüzme provası yapıp ardından öğlen gibi bisikletleri hiç sıra beklemeden bıraktık ve hafif bir koşu ile otele döndüm. 6-7 dk otel-transition arası. Artık dinlenme ve yarışı bekleme zamanıydı. Saat 3'te uyumuşum ve 6 da kalktım. Sonra akşam yemeğine dışarı çıktım. Saat 8'de tekrar yataktaydım. Hep dinlendim açıkçası. Saat 10 gibi de uyudum hiç zorlanmadan. O aşırı stres yoktu üzerimde. Rahattım. Sabah saat 4.30 da kalkıp kahvaltımı yaptım ve wetsuitimi içime giyip yarışa doğru yola koyuldum. Akşamdan hazırladığım yemekleri çantalara ve bisiklete yerleştirdim. Yağmur ve rüzgar bekleniyordu o yüzden her branşta kıyafet değiştirmeye karar verdim. Mayo ile yüzüp, tayt jersey ile binip ince tayt ve askılı forma ile koşacaktım. Nihayetinde starta geldik..

Yüzme. 1.15.20

3960 metre gözüken, iki büyük tur atıp ardında sola kıvrılıp 800 metre daha gidip biten bir haritası vardı. Startta bizi derecelere göre ayırdılar. Kartonlara yazılan Pacelerin arkasına geçti herkes. Ben 1.15 pace'ine geçtim. 6.50 de prolar çıktı ve saat 7.00 de biz. Hayatımda en çok dayak yediğim yarış oldu. Çok yavaşlar vardı aramızda ayrıca arkada da hızlılar. Dönüşlerde kurbağa yüzenlerin topukları kafamızda patlıyordu. İlk tur zamana bakmadım. Su tatlı tuzlu karışıktı. Su yutsan bile etkilemiyor. tur dönüş yerinde ayağa kalkıp koşabileceğin kadar sığ yerden geçiyorsun. İkinci tur daha rahattı. ama ben hep birilerinin arkasına saklanıp draft yaptım. İyide yapmışım. Sıfıra yakın yüzme antrenmanı ile geçen senekinden daha uzun bir parkuru aynı zamanda bitirdim. Yüzmenin en kötü yanı ise son 800 de kanala girince bir anda su simsiyah oluyor. Özellikle son 200-300 metre kafanı suya sokunca korkuyorsun, o derece. Ve otlar var suda. Dikkatli olmak gerekiyor. Tiksinmemek lazım.

T1 7.16

Çok sakin koşmadan çantamı aldım ve üstümü değiştirdim. O arada bir muz yedim. Uzun bir transition oldu ama kazanacağım 2 dk için bir şeyler unutmaya değmezdi.

Bisiklet 6.00.49

Hayatımda yediğim en sağlam rüzgar diyerek başlamak istiyorum. Önce bir 4-5 km gidip köprüye geliyorsun. Orası 6km uzunluğunda ortasında yükselti var. Buradan hızlı geçtik rüzgarın yarımıyla ama kafadan esecek bir rüzgarın habercisiydi aynı zamanda. Hep nabıza baktım. 142'nin üzerine çıkarsa averaj sonrasında ne olacağı belliydi; Patlamak. Ama öyle bir rüzgar esiyordu ki kafadan 26-28 gidiyorsun dümdüz yol kadans 90-95 ama nabız 145-150 aşağı inmiyor. Yapacak bir şey yok. Yanımdan vızır vızır geçiyor millet ama daha fazla basmayacağım diyerek ve illaki bunun dönüşü olacak diyerek sakinledim. O aradaki 50-60 km'yi 28.7 ile geçmişim. dümdüz yol siz düşünün. Sonrasında döndük ve rüzgar bir anda arkadan esmeye başladı. Nabız rahatladı hız 36-38 arasına çıktı. 96 km lik bu arayı 32.4 ortalama ile geçmişim.


Rüzgarı arkaya aldığımız yerler
Bu arada köprü 110km civarı geliyor. Ondan önce adanın dönüşünde dikey bir 10-15 km geçiyorsun. Düz yol. En fazla %1 eğim vardır. Ama öyle bir rüzgar yiyorsun ki hızın 19-23 arası en fazla. Çok yıpratıyor. Keza sonrasında rahatlasan da köprüde tekrar aynı rüzgara hatta daha sertine maruz kalıyorsun. Hakemler her yerde sürekli gözetliyor. Herkese ceza yağdırıyor. Draft imkansız. Ada bitip şehirden geçip ikinci turu atmaya başlıyorsun 122km de. Gidişi yine arkadan esiyor ama son 30 dönüş. Oraya kadar ortalamam 31.6 idi. Çok rahattım ve öyle gitsem sonuna kadar koşuya çok rahat çıkar ve o moralle iyide koşardım. Çünkü 7-7.10 arası koşuya çıkarsam sub 11.30 gelir diyordum. Fakat o son 30 da bir rüzgar dalgası daha yedik. avr 25 gelebilmişim o arayı, birde bitmişim. Bacaklarda yoruldu. Hesapta olmayan bir 15-20 dk daha pedal çevirdim. Bittiğinde bende bitmiştim. Son 30 km resmen çarptı herkesi. Bu arada enerji barlarım biraz yağlı imiş ve midemi bozdu çokta beslenemedim. Bununda çok etkisi var.




Hipotermi olmak üzereyken
Üzerimi değiştirdikten sonra

Koşu 5.18.57

İşte burası b
aşlı başına bir hikaye. Amacım 6-6.30 pace başlayıp her istasyonda dinlenip bir şeyler yiyip içip devam etmekti. Bunu yaptım da ama üzerim fazla ıslandı ve üşümeye başladım. 10k da hipotermi geçiriyordum. Tüylerim diken diken oldu.

 O arada beni desteğe gelen Nazlı ile karşılaşıp durdum ve biraz konuştuk. Üzerimi değiştirmezsem gidemem dedim. O an Göksu'nun çantasından bana bir bayan tshirtü verdiler =) onu giydim ve ısındım. Tekrar tempomu bulmaya başladım ama her istasyonda duruyordum. Finishte tur alanına gelince bir an düşündüm. Zamana baktım. Eğer kendimi max zorlarsam derecem 12.15-12.30 arası gelecek ama tadını çıkartıp eğlenirsem belki bir 20-30 dk atacak zaman ama ben iz bırakmış ve olaya renk katmış olacaktım. İkinci şıkkı sectim ve o anda durdum. Perküsyon ekibi vardı. Samba çalıyorlardı. Etrafta yüzlerce kişi. Ve ben o müzikle samba yapmaya başladım. 1 dk civarı dans ettim. Herkes coştu ve moralim de yerine geldi. sonrasında sürekli şakalar yapan birisi modundaydım. Finishten ilk tur geçişimde bir an duraksayıp çitlerden atlayıp finish tag'ına yöneldim. Daha ilk turum tabi. Spiker coştu o anda millet ayaklandı alkışlar filan. Çok hoştu. Sonrasında tekrar yürü koş yaparak devam ettim. Artık hiç zamanla yada o beni geçti şu yaş grubu du diye bakmadan organizasyonun tadını çıkardım. Bira ikram eden seyirciler vardı. Aldım birayı onunla sohbet edip içtim. Köpeği ile destekleyen vardı, durdum köpeğini sevdim. İkinci finish alanından geçişimde artık finish yapan atlet sayısı çoktu. Tekrar durdum. Yaslandım parmaklılara ve onları seyrettim bir 30 sn. spiker geldi mikrofonu uzattı sohbet ettik 1 dk civarı. Strech yaptık yalandan =) sonra mikrofonu aldım ve 'i need a run one more lap!' diyip alkışlar eşliğinde son tura başladım. O andan itibaren artık herkes adımı ezberlemişti. son tur tüm istasyonlarda tek tek tüm görevlilere teşekkür ettim. Tüm destekleyenlere teşekkür ettim. Bira veren abiyle tekrar bira içtim. Gördüğüm herkesi bu sefer ben alkışladım. Finishe gelirken son 500 metre artık sadece yürüyordum.


Yanımdan son hız geçip finishe gidenler vardı ama benim için 35 kişiyi geçmek o anda günün ruhuna aykırıydı. Türk bayrağımı çıkardım ve yavaş yavaş yürüyerek finishe yaklaştım. Spikerle göz göze geldik bir an ve durduk karşılıklı. Sonra çak bakalım yapıp selamlaştık. Nazlı'yı o an gördüm, Hawaii süsü taktı boynuma. Tabii bende belki 3000 kişiye kısa bir dans ettim. O kadar oyalanmışım ki spiker artık finishe git dedi. =)) Ve bitti..






Sonrasında ise çok rahattım. 5-10 dk muhabbet sonrası hemen finisher tshirtümü alıp bisikleti almaya gittim. Sonra odama duş ve finishe geri. Son geleni izlemek ve hawaii fişekleri seyretmek için. O son gelen çok havalı oluyor. 15.58 de geldi. Bir gün bende bunu yaparsam şaşırmayın =) Ertesi gün hawaii slot ve award seromoni ise mükemmeldi. Kısa bir hikaye. 40-45 yaşta birisi hawaii slotuna hayır dedi ve konuştu. Hawaii olduğu gün bakan olacakmış. O yüzden hawaii ye gelemiyormuş. Ne bakanlar var siz düşünün!!

Çok uzun oldu ama anlatırken ben yaşadım tekrar her şeyi. Umarım sıkılmaz okursunuz. =)) Size de böyle eğlenceli finish pozu vermek nasip olsun =)




Sevgiler...




13 Kasım 2014 Perşembe

Triatlon ve IRONMAN Konuşma Dili, Vol 3: Koşu

Konuşma dili yazı serimizin son konusu Koşu. İlk 2 yazımızda Yüzme ve Bisiklet hakkında bizim konuştuğumuz dil ve terimlerin açıklamalarını yapmaya çalışmıştım. Şimdi sıra koşuda.


Diğer branşlarımıza göre daha az malzeme ile yapılabilen bir branş. Fakat işin içerisine detaylar girmeye başladığında bir çok ufak tefek alet ve teknik terim ile karşılaşıyoruz. Öncelikle ekipmanlardan başlayalım.


  • Ayakkabı ( Doğal olarak =) )
  • Çorap
  • Ayakkabı Bağcığı
  • Kalf Çorabı
  • Tayt - Şort - Tri-suit
  • Yarış Koşu Kemeri
  • Vizör
  • Kol Isıtıcı yada Serinletici Çorap
Kısaca bunları açmak gerekirse;

Ayakkabı : Tabii ki ayağımıza giydiğimiz ve aslında marka model takıntısı yapmadan bize en uygununu almamız gereken ekipman. Peki bunu nasıl yapacağız? Türkiye'de bu işi yapan tek koşu ihtisas mağazası Outrunner. Beşiktaş ve Caddebostan'da iki mağazada hizmet veriyorlar. Öncelikle ayağınızın basış pozisyonuna bakıp, koşacağınız mesafeye göre, uygun olabilecek ayakkabılarla sizi koşu bandına çıkartıp kayıt alıp slow motion izliyorlar. Ve ayağınızın basışına en uygun ayakkabıyı size veriyorlar. Gözüm kapalı Ortopedist öğrencimi bile yönlendirebildiğim bir yer. Giderken yanınıza eski koşu ayakkabılarınızı almanızda fayda var. Onların altında aşınan yerlere de bakıyorlar ve bu aşınma sizin koşu stilinizi ortaya koyuyor. 


Çorap : Çok ufak bir detay gibi gözükse de aslında çok önemli bir detay. Ayağınızda oynamayacak ve kaymayacak olması çok önemli. 

Ayakkabı Bağcığı : Triatletler olarak bağcık olarak özel lastikler kullanırız. Bu ayakkabı bağlamak için kaybedeceğimiz zamanı yok eder. Türkiye'de Ceviner ürünlerini kolayca temin edebilirsiniz. Bisikletten indikten hemen sonra belki de çorapsız olarak sadece 2-3 saniyede ayakkabıyı giymenizi sağlar. Ama önerim, bağcık sertliklerini mutlaka önceden test edin ve daha önceden denemediğiniz bir bağcık ile yarışta koşmayın. 






Kalf Çorabı : Bir çok sporcunun ( ben dahil ) kullandığı bir çoraptır. Ayak bileğinden başlar ve dizinizin altına kadar olan bölümü sarar. Compress çorap diye bilinir. En büyük özelliği Venöz dolaşımı rahatlatmasıdır ve Laktik asit birikimini azaltma etkisidir. Kramp girme durumuna da etkisi vardır. Özellikle Uzun mesafe yani IRONMAN veye IRONMAN 70.3 yarışlarında birçok sporcu kullanmayı tercih ediyor. 






Tayt - Sort - Tri-Suit: Triatletler olarak genelde şort kullanmayız. Ya tek parça ya da iki parça halinde olan Tri-Suit kullanırız. Benim kişisel tercihim uzun mesafe yarışlarında iki parça olanlar. Tuvalet ihtiyacı geldiğinde tek parça olanlar zaman kaybı yaşatabiliyor. Ayrıca yine bu formalarda da Compress ürünler bulunmakta ve çok kullanışlı. Yarışta deneme fırsatı buldum ve tavsiye ederim. Ve yine söylüyorum, en az 2-3 kere denemeden yarışta hiçbir ekipmanı kullanmayın. 


Yarış Kemeri : Yarış numaramızı üzerine taktığımız kemere verilen ad. Daha önce Bisiklet bölümünde bahsetmiştik. Koşu etabı boyunca ön tarafınızda gözüküyor olması lazım. 
Vizör : Özellikle kafamızın hava almasına, terin ve güneşin yüzümüze, gözümüze gelmesini engeller.



Kol Isıtıcı - Soğutucu Çorap : El bileğinden omuz hizasına kadar, kolu komple saran çorap şeklinde ekipmandır. İki farklı modeli vardır; Isıtan ve Soğutan. Yazın hem güneşten koruması hem de üzerine su döktüğünüzde size serinleme sağladığı için kullanılır. Kışın ise pamuklu olan modelleri sizi soğuktan koruması için kullanılır. Bahar aylarında özellikle sabah serin olan havalar, 1-2 saat sonra ısınabiliyor. Bu tarz durumlarda kısa kollu forma giyip kol ısıtıcı ile antrenmana başlayıp, ardından hava ısınınca kollukları çıkartıp devam edebilirsiniz. 



Ekipmanlarımızı tanıdıktan sonra birkaç teknik terimden bahsetmek istiyorum. Antrenman terimlerinden en çok kullandıklarımız şunlardır;

  • İnterval
  • Fartlek
  • Midfoot
  • Forefoot
  • Heel Strike
  • Drill
  • Pace
Şimdi açıklamalarını görelim.

İnterval : Kısa, hızlı ve tekrarlı yapılan koşulardır. Örneğin; 8x400 metre gibi. Hız yeteneğinin geliştirilmesi için kulanılan antrenman şeklidir. Haftada 2 kereden fazla yapmamak gerekir, sakatlanmamak için. Kendi arasında ikiye ayrılır. İntensive ve Ekstensive interval olarak. İntensive olan daha kısa mesafeler ve sert olan antrenman modeli, Ektensive olan ise daha uzun süreli, örn; 2x15 dakika şeklinde olan antrenman modelidir. 

Fartlek : İnterval antrenman modelinin farklı bir modelidir. İnterval antrenmanda dinlenme ve yüklenme zamanları belliyken, fartlek antrenmanda değişken yüklenme ve dinlenme aralıkları vardır. Genelde dışarıdan bir uyaran ile yapılır. Mesela antrenörün düdüğü ile hızlanıp, düdüğünü tekrar çaldığında yavaşlamak gibi. 

Midfoot : Bir ayak basış şeklidir. Ayağımızın ortası ile yere basarak koştuğumuz koşu formudur. Uzun mesafe koşularında tavsiye edilen bir tekniktir.

Midfoot Koşu Tekniği


Forefoot : Başka bir ayak basış şeklidir. Ayağımızın tarak kemiğinden ön tarafı ile yere basarak koştuğumuz koşu formudur. Kısa mesafe koşularında tavsiye edilen bir tekniktir.

Forefoot Koşu Tekniği


Heel Strike : Topuğumuzu basarak koştuğumuz koşu formudur. Çok tavsiye edilmez ve sakatlanmalarda ön plandadır. Fakat halen araştırmalar yararı ve zararı konusunda hem fikir değiller. 



Drill : Koşu tekniğinin öğrenilmesi için yapılan teknik hareketlerdir. 

Pace : 1 kilometreyi kaç dakikada geçtiğimizdir. Örneğin; 5.10 pace ile 10km koşan bir sporcu, 51 dakika 40 saniyede 10km'yi geçmiş demektir. 

Çok kafanızı bulandırmadan triatlon ve genel koşu terimlerini sizlere anlatmaya çalıştım ve 3'lemenin sonuna geldik. Umarım faydalı ve yol gösterici olur. Bir çok Triatlet zaten bu terimleri biliyor ama bu işe yeni başlayacak kişiler için önemli olabilecek her şeyi yazmaya çalıştım. Hepinize keyifli okumalar =)

Sonraki yazımızda görüşmek üzere,

Sporla kalın.


29 Ekim 2014 Çarşamba

Triatlon ve IRONMAN Konuşma Dili, Vol 2: Bisiklet

Uzun bir aradan sonra tekrar döndük yazılarımıza. Vol 1 de sizlere Tratlon sporunu tanıtıp Yüzme ile alakalı malzeme ve genel terimleri anlatmıştım. Şimdi ise Bisiklet konusuna değineceğim. Öncelikle aşağıdaki resime dikkatlice bakmanızı istiyorum. Bu Bisiklet gibi gözükse de üzerinde her parçanın adı yazmakta. 
Yol Bisikletinin Anatomisi
Ama biz özellikle Draft olmayan yarışlarda ve IRONMAN yarışlarında aşağıda gördüğünüz Bisikleti kulanıyoruz.
Zamana Karşı Bisikletinin Anatomisi
Şimdi gelelim bunları tanımaya yavaş yavaş. Öncelikle Ana sistemden başlayalım. 

Kadro
  • Kadro : Bisikletin iskeletidir. Yabancı dilde Frame olarak söylenir. Her iki ismide bolca duyarsınız. Bisikletin üzerindeki ana iskelet, Alüminyum, Karbon veya özel titanyum yapılı Kadrolar duyarsınız. Şuan an en çok duyduğunuz Karbon Kadrolardır. Karbon kadronun en büyük özelliği asfalttan aldığı titreşimi emerek size en az seviyede hissettirmesidir. Birçok kişi karbon bisikletlerin hafif olduğu için tercih edildiğini düşünür ama çok hafif alüminyum kadrolarda vardır. Kadronun her bir parçasının bir adı vardır. Ve kadro boyu diye bir tabir. Sırayla başlayalım.
  • Seat Tube : Kadronun selesinin takıldığı en üst noktadan, pedal ve dişlilerin takıldığı en alt nokta arasındaki parçanın adı. 
  • Down Tube : Pedal ve dişli setinin takıldığı en alt noktadan, önde gidonun takıldığı yere kadar olan parçaya verilen ad.
  • Head Tube : Önde gidonun takıldığı ve ön çatalın bağlandığı kısa bölüm. 
  • Top Tube : Boğaz ile sele borusu arasındaki parça.
  • Seat Stay : Selenin takıldığı en üst noktadan, arka jantın takıldığı yere kadar olan parça.
  • Chain Stay: Göbek ile arka jantın arasındaki parça.
  • Fork : Maşa diye bildiğimiz ön çatal. 
  • Seat Post : Sele borusu, selenin takıldığı yer.
  • Stem-Boğaz : Ön maşanın en üst noktası ile Gidonu birbirine bağlayan ara parça.
  • Handlebars-Gidon : Bisiklete yön verdiğimiz direksiyon parçası =) 
  • Brakelever-Fren : Gidonun en uç noktalarında bulunan bisikleti durdurmaya yarayan kollar, ayrıca yol bisikletlerinde vitesler de bunların içinde bulunuyor.
  • Saddle-Sele : Üzerine oturduğumuz genellikle rahatsız olan "koltuk!" =) 
  • Aerobars : Özellikle zamana karşı bisikletlerinde öne yattığımızda uzanıp tuttuğumuz aparat.
  • Pads : Aerobarlara yattığımızda dirseklerimizi koyduğumuz yumuşak bölüm.
  • Kadro Boyu : Bisikletin büyüklüğünü ifade eder. Bazı firmalar uzunluktan bazı firmalar ise yükseklikten bu ölçüyü alırlar. O sebeple her markanın ölçüsü farklı olabilir. 

Ayna Kol ve Krank Kolu
Şimdi bunlar genel bilgilerdi. Birde Kadro haricinde bisikletin yürüyen aksamı ve aktarım dediğimiz vites sistemi var. Bisikletin göbek kısmında yer alan ve genelde büyük ve küçük 2 dişliden oluşan çark sistemi var.

Ayna Kol : Yanda gördüğünüz iki çarktan oluşan ve üzerine pedalların takıldığı Krank kolunun bulunduğu dişlilere Ayna kol deniyor. En fazla kullanılan 3 farklı kombinasyonu vardır bu büyük ve küçük çarkların. Bunlar; 50/34, 52/36, 53/39 kombinasyonlarıdır. Büyük olan rakam büyük dişlideki diş sayısını, küçük olan rakam küçük dişlideki diş sayısını ifade ediyor. Genelde büyük olan dişli yokuş inişleri ve düz yolda kullanılan, küçük dişli ise tırmanış ve yavaş sürüşlerde kullanılan dişlilerdir.

Krank : Ayna kolun merkezinden başlayan ve pedalın takıldığı en uç noktaya kadar uzanan kol.  Boyutları kişiden kişiye göre değişir. Her boy Krank kolu arasında 2.5mm fark vardır. Örn; 167.5mm, 170mm, 1725mm gibi.

Ruble
Ruble : Arka janta bağlı dişli sistemi. Şuanda 10 veya 11 farklı boyutta çarkın birleşmesinden oluşurlar. Bunlarda yine Ayna Kol'da olduğu gibi kombinasyonlar bulunur. En çok kullanılan sistemler; 11/23, 11/25, 11/28, 12/25 gibidir. Küçük rakam en alttaki küçük dişliyi, büyük rakam en üstteki büyük dişliyi ifade eder.
Şimdi bunlar ne ifade ediyor? Kısaca özeti şu, öndeki Ayna Kol'da bulunan dişli sayısını arkada Rublede bulunan dişli sayısına böldüğünüzde siz bir tam tur pedal çevirdiğinizde arka tekerleğin ne kadar döneceğini bulmuş oluyorsunuz. Tabii ki yolda giderken bu matematiği yapma şansınız yok. Ama eğer yokuşu bol bir parkura 53/39 'a 11/23 kombinasyon ile girerseniz çok zorlanacağınız aşikar. Bunları göz önüne alarak bir kombinasyon belirlemekte fayda var.

Zincir : Ayna kol ve Ruble arasındaki bağlantıyı sağlayan sistem. Küçük birçok parçadan oluşur, her birine Bakla denir.

Bisikletimizde birde aktarım sistemimiz vardır. Yani Vites sistemi. Altta gördüğünüz gibi.



Soldan başlarsak ilk gördüğünüz parça az önce baktığımız Ruble. İkinci parça Ön Aktaracı , yani Ayna koldaki dişlileri değiştiren vites sistemi. Bunu sol elimizdeki fren kolu ile yaparız.  Üçüncü parça Vites ve Fren kolu , yani gidonda yer alan parça, ellerimiz ile bu kol sayesinde fren yaparız. Aynı zamanda eğer sıkmaz ve içeri doğru itersek vites değiştiririz. Dördüncü parça Arka Aktarıcı , Sağ elimizdeki Ön fren kolundan kontrol edilir. Son parça ise zincirimiz. Ön ve arka dişli sistemini birbirine bağlayan parça.

Frenler
Fren Sistemi : Ön ve Arkada bulunan ve durmamızı sağlayan sistem. Ön gidonda bulunan fren kolu ile kontrol edilir. Sağ elcikteki fren kolu arka fren, sol elcikteki fren kolu ön freni kontrol eder.

Kal
Kilitli Pedal
Kilitli Pedal :Normalde üzerine basıp çevirdiğimiz pedalların aksine ayakkabının altına takılan Kal ile pedal ve ayakkabıyı birbirine sabitleyen bir sistemdir.

Kal : Kilitli pedala ayakkabıyı sabitlemek için bisiklet ayakkabısının altına takılan bir aparat.



Triatlon Ayakkabısı
Bisiklet Ayakkabısı ( Triatlona özel ) : Bisiklet ayakkabılarının en büyük özelliği altını çok sert olması ve Kal takılıp bisiklete kilitlenebilmesidir. Triatlon ayakkabılarında ise en büyük fark, üzerindeki tek bir cırt ile giyilebilmesi ve çıplak ayak ile giyilebilme özelliğidir. Yanda gördüğünüz ayakkabı gibi tek bir cırt ile hızlıca giyebilirsiniz.

Zamana karşı bisiklet ve Aero Kask
                                                                      Aero Kask : Bu kaskların en büyük özelliği kulakları da içine alacak gibi bir tasarıma sahip olmaları ve arkaya doğru bir kuyruk gibi uzamalarıdır. Gördüğünüz gibi karşıdan gelen rüzgarı tamamen en minimum sürtünme ile yarıp arkaya atmaya yarar. Tek handikapları aşırı sıcak havalarda bunaltıcı olabiliyorlar.







Draft : Bisikletlerin birbirlerinin rüzgarlarından faydalanarak yarışmaları. 2 bisiklet görüldüğü gibi lastik lastiğe gider ve arkadaki bisikletçi daha az enerji harcayarak aynı hızda gider. Bu tarz draftlı yarışlarda yol bisikleti kullanma zorunluluğu vardır. Güvenlik açısından. Aerobarlarda ön gidonu geçmemek zorundadır ve önü kapalı olacaktır.
Non-Draft : Bisikletlerin draft yapmalarının yasak olması. Bu IRONMAN yarışlarının başlıca kuralıdır. 2 bisiklet arasında 7 metre minimum olmalıdır ve yanyana geldiklerinde geçiş anı vs, en az 3 metre olmalıdır. Yoksa ceza alırsınız. Bu tarz yarışlarda TT yani zamana karşı bisikletleri kullanmak serbesttir. Burada ise kurallar gereği aerobar ön lastiğin en uç noktasını geçmemelidir.







Ve Jantlar tabii ki =) . Özellikle benim en büyük motivasyon kaynağımdır ve aslında çok önemlidir. Karbon ve Alüminyum olarak ikiye ayırabiliriz. İçinde teller ile göbek kısmına bağlanır. Rüzgarlı havalarda kalın profilli jantlar pek tavsiye edilmez. Genelde ön tarafta max 40mm arka tarafta ise 80mm kullanılır. Belirli hızlara çıkmadan Disk dediğimiz komple kapalı jantlar tavsiye edilmiyor.


Lastik patladığında ise değiştirmemize yarayan birkaç aparatımız var. Bunlar özetle Levye, İç lastik, alyen seti, yama setidir.

Bisiklet için Triatlona özel yazabileceklerim şimdilik bunlar. Bundan sonraki yazımda sizlere koşu ile alakalı kısımları anlatmaya çalışacağım.