18 Ekim 2016 Salı

8-9 Ekim Yüz Bin Koş Workshop

Gloria IRONMAN 70.3 öncesi yaptığımız Long Weekend Workshop'un videosu alttadır. Sevgili "ASLA DURMA" yan adam Fatih Topçu'nun Vlog'unda hazırladığı videoyu sizlerle paylaşmak istedik. Eğitimlerimiz devam edecektir. Bize info@yuzbinkos.com adresinden ulaşabilirsiniz. İyi seyirler =)




15 Ekim 2016 Cumartesi

IRONMAN 70.3 WC, Florida 70.3 ve Slot'u Alışım

Benim için bir hayalin gerçeğe dönüşmesi bu hikaye. Ve farkına vardım ki başlığı atıp öyle bırakmışım taslaklara bu yazıyı. Benim hayatımın en önemli sportif olaylarından birisiydi halbuki ve yazamamışım 2 aydır.

Dünya Şampiyonası; hayallerimin gerçeğe dönüşmesinin hikayesi aslında. Ve şuan en sevdiğim şeyi yapıp, kahvemi koydum ve sizlere en başından slot'u almamdan yarışın dönüşüne kadar olan her şeyi yazmak istiyorum. Ben içimden geldiği gibi tüm detayları yazacağım affınıza sığınarak. Amacım yaşadıklarıma bahane veya kılıf aramak değil, tamamen içten bir paylaşım. Yoksa iyisiyle kötüsüyle yaşadığım her şey benim doğrularım, benim hatalarım ve benim başarı-başarısızlığımdır.

Şubat ayında antrenörüm Sebastian Pedraza ile Kıbrıs kampımızda bir araya geldik. Hedef ve karşılıklı beklentilerimizi konuştuk. Benim yıllardır hayalim Dünya Şampiyonasında yer almaktı ve 2016 IM 70.3 Dünya Şampiyonası Avusturalya'da yapılacağı için yani uzak bir ülkede olacağından dolayı, ilk 5'e giremeden de, 10.cu-20.ci arasında bitireceğin bir yarıştan, rolld down ile şansım olduğunu düşünmüştüm. Gloria'da 15.ci, Bahreyn'de 12.ci olunca daha da iştahlanmıştım Dünya Şampiyonası için. Hocam ile önümüzdeki yarış takvimine bakarak beni hangi yarışların slot potasına sokacağına karar verdik. İlk olarak Floria'da, sonrasında St Polten en son olarak da Pescara ile şansımızı deneyecektik. 2016 senesinde Gloria Sports Arena Triathlon Team adına yarışacağım o tarihlerde belli olmuştu ve onların da desteği ile Florida ve Pescara'ya kaydımı yaptırdım. O gece Amerika uçak biletimi aldım ve son 8-9 haftam vardı yarışa, tüm hazırlıkları o yarışa göre şekillendirdik.



Bisiklet branşında daha dominant olduğum için genelde bisiklette ön gruba yetişmeye çalışıp koşuya enerji bırakamadığım kanısına vardık. Bu sebeple Yüzme antrenmanlarıma ağırlık verdik ki sudan 30dk altında yani ön gruba yakın çıkıp bisiklette her zamanki watt değerlerimden 5-10 watt daha düşük gidip sıralamamı korumak ve koşuya daha dinç çıkıp 1.35 ve altı seviyesinde koşma hedefimizi koyduk. Haftada 20km ye yakın yüzdüğüm oldu. Ve bunun faydasını çok gördüm. Su hissiyatım arttı, 800m yi 12.30, 1900 ü havuzda 30dk altında yüzecek seviyeye geldim. Bu arada antrenman niyetine, antrenmanları kesmeden koştuğum Antalya yarı maratonunu 1.32 koşarak hem PB yapmış hem de güven tazelemiş oldum.

Yarışa 15 gün kala bir cuma Yüzme antrenmanında omzumda sızı hissettim ama önemsemedim. Ertesi gün yine koşu üstü yüzmem vardı ve bu yüzmede baya baya yüzemediğimi ve omzumun hareket kabiliyetini kaybettiğini farkettim. Pazar evden çıkıp anneme bisikletle gidip geri döndüm ( Yeniköy'den motorla Beykoz'a geçip Riva git gel ). O antrenmanda omuzum iyice error vermeye başladı. Antrenmanları kestim ama artık olan olmuştu. Omzumdan sakatlanmıştım. Yarışa 1 hafta kala önceden planlanmış Paris seyahatim vardı. Öğrencilerim maraton koşacaklardı ve ben de orada onlarla olup destek olacaktım. 1 hafta hiç antrenman yapamadan Paris'e gittim. Aslında planım Paris'e bisikletimle gidip antrenmanlara devam edip, Oradan İstanbul'a inip direk Amerika'ya uçmaktı. Fakat omzumdan dolayı sadece koşu malzemelerimi yanma alıp gitmek zorunda kaldım. Omuz acısını size şöyle tarif edebilirim; yatarken artık sızacak kadar yorulmuş olmam gerekiyordu uyku için. Gece her kımıldamam da uyanıp tekrar uyumaya çalışıyordum. Ve tek bir pozisyon haricinde kesintisiz ağrıyordu. Paris'de bir 20dk jog ve öğrencilerime destek olmak amaçlı totalde 30km civarı koşu yaptım düşük tempolarda. Omuzum biraz daha iyiydi dönüşte, Paris'de yaptığım foamroller ve ilaç tedavisi işe yarıyordu. İstanbul için salı öğleden sonra yola çıktık ve gece 12 gibi İstanbul'da eve varıp sabah 8 de yola çıkıp Amerika Miami'ye uçtum. Omzum artık daha iyi, en azından yüzebilecek seviyedeydi.



 Miami'de 1 gece sevgili ironman abim Can Datça'nın evinde kaldım ve sabah 6 da beni yüzme antrenmanına götürdü. Evi Fort Lauderdale deydi. Oradan tren ile yaklaşık 5 saat yol gidip Winter Heaven'a varacaktım. Oradan da 25km ilerde otelim vardı. Otelim de yarışa yaklaşık 15km ilerideydi. Aslında en başta planım Miami hava alanında araba kiralayarak yarışa gitmek ve oradan direk yarış alanına geçmekti. Fakat ehliyetimi kaybettiğim ve yenisini almaya zamanım yetmediği için tren opsiyonunu kullanmak zorunda kaldım. Neyse, Can abi ile yüzme güzel geçti, omuzum sorun çıkartmadı. Çok sevinmiştim buna. Antrenman sonrası hemen eve uğrayıp valizlerimi alıp tren garına gittik. Trene 10dk vardı ve bilet alıp treni bekledik. Tren geldi ama beni almadılar, önceden bisiklet vereceğimi söylemem ve bunun için para ödemem, bisikletimi de bavulundan çıkartıp vermem lazımmış. 5dk da hallederim dedim olmadı, sonraki istasyona kadar monte ederim dedim olmadı ve beni trene almadılar! Bir sonraki tren 12.45 de gelecek ve yapacak hiç bir şey yok beklemek zorundaydım. Hemen bisikleti monte ettim ve bike case i Can abiye verdim. O da işe gitmesi gerektiği için ayrıldı gardan. Ben; bisikletim, ayaklı pompam, bir valiz, bir sırt çantası ile garda kaldım. Trende kahvaltı yaparım demiştim ki garda 4-5 saat kalınca bir otomattan gayet sağlıksız besinler ile beslenerek treni bekledim. Bir önceki gece uçak yolculuğu, jetlag, az uyku, açlık,, Ne kadar çok bahanem var değil mi? Ama orada o an tüm hedefini koyduğun yarış öncesi en ufak aksaklık bile canını tahmin edeceğinden çok daha fazla sıkabiliyor.

5 saatlik bir tren yolculuğundan sonra Winter Heaven'a vardım ve daha önce onlarca kez check ettiğim UBER uygulamasından araç çağırdım. Fakat 45dk beklememe rağmen ısrarla araç bulamıyordum. Hava da ufaktan akşama dönmeye başlamıştı. Yapacak bir çarem kalmayınca bisikletin lastikleri şişirdim ve bavulumu askılarında diklemesine sırtıma astım, sırt çantamı aerobara yatırdım, pompayı sırt çantama sabitlemeye çalıştım ve telefonda gps i açıp öndeki çantaya koyup üzerine yatar gibi aheste aheste yola koyuldum. yaklaşık 1 saatte ufak 1-2 durma ile otele varabildim. Saat akşam 8 civarı ve hava kararmıştı artık. Odama kendimi attım ama otel otoban üzerinde. Etrafında hiç bir şey yok, en yakın market 10km ileride. O gazla hemen bisiklete geri atlayıp su gıda bir şeyler alıp saat 21.30 gibi yatağa uzanıp ayaklarımı uzatabilmiştim. Salı öğleden sonra Paris'ten başlayan yolculuk, Perşembe akşam saat 21.30 sona ermişti artık. Ertesi gün ufak bir koşu antrenmanı, kayıt vs derken dinlenme şansım oldu ama o koşuda bile nabzım gereksiz fazla atıyordu. 10-15 gün antrenman yapamama ve jetlag vs den dolayı sanırım bunları hissediyordum. Erkenden odama gelip bütün gün dinlendim. Cumartesi öğlen parkur yüzme antrenmanı vardı, ona katıldım ve tekrar odama dönüp dinlenmeye çalıştım. Jetlag'ın tek bir avantajı oldu, mecburen saat 3 gibi uyanıyordum. Yarışın bir özelliği ise yarış sabahı bisiklet bırakabiliyorsun. Bu çok işime gelmişti çünkü yarış sabahı 10km koşarak gitmek ya da otostopla birilerini bulmaya çalışmak zorunda kalmayacaktım.



Böyle hedefli bir yarış koşacağım için önceden tüm kayıtlı yarışmacıların geçmiş yarışlarını kontrol ettim ve kağıt üzerinde kendi performansımı gösterirsem ilk 10 da bitirmemek adına hiç bir sebep yoktu. Yüzmeden 30-32dk arası çıkar, bisiklette 2.20 çevirebilir ( parkur çok düz gözüküyordu ) ve 1.35 hedefimi koşabilirsem PB bile gelebilirdi.

Yarış sabahı wetsuit kullanımına izin verdiler. Fakat entresan olan şey sabah hava 9-10 derece iken, saat 10-11 gibi 25-27 derecelere çıkıyor olmasıydı. Sabah bisikleti bıraktıktan sonra starta kadar çok üşüdük. Sadece ben değil herkes üşüyordu etrafta. Yarışın başlaması ile iyi bir yer kaparak çok dolambaçlı olan yüzmeyi ( M harfindeydi parkur ) omzumda sorun çıkmadan tamamladım. Sudan çıkıp saate baktığımda saati başlatamadığımı farkettim ama start saatim biliyordum. Sudan çıkınca bir elektronik saat vardı ve orada saati görünce 33dk civarı yüzdüğümü anladım. Biraz moralimi etkiledi ama bisiklette kapatırım dedim ben bu farkı. Bisiklette başladım sakince, ama çok sakindim T1 de hiç alışık olmadığım kadar. Yani tabiri caizse, ben hep agresif yırtık bir tempoda değişim yapar çıkarım ama bu sefer utanmasam ayaklarımı kurulayacaktım. Bisikletin ilk 50km si çok güzel geçti. 5-6 tane yaş grubumu geçtim. Tahminimce ilk 15 de filanımdır diyordum. Amerika yarışlarında yarışmacıların calflerine yaşları yazıyor o yüzden sizi birisi geçtiğinde ya da siz birisini geçerken rakip olup olmadığını anlayabiliyorsunuz. yarışın 50.ci km sinden sonra benim için işler ters gitmeye başladı. Parkur kare gibiydi ve başta arkadan esen rüzgar kafa rüzgarına dönmüş, omuzum aerobarda yatmaktan ağrımaya başlamış ve beni sık sık aerobardan kaldırıp omzumu dinlendirmek zorunda bırakıyordu. Ekranda avr speed ve watt git gide düşüyor ve asfalt soğuk asfalta dönüyordu. Aslında kendini iyi hissetsen hiç biri sana zor gelmez ama o an işte sanki evren sana karşıymış gibi hissediyorsun.



Fotoğraf Dünya Şampiyonası'ndan
Bisikleti bıraktığımda moralim çok bozuktu. 2.28 çevirmişim ama mutsuzum. Ne kadar saçma geliyor şimdi. Sıcak iyice bastırmıştı ve koşuya başlamadan önce T2 de yine fazla sakindim, oyalanmıştım. Yarışlarda koşuda ilk 2km saate çok bakmadan hissettiğim gibi başlarım. 2km sonra yarışın seyiri belli olur az çok benim için. Burada da ilk 2k saate bakmamaya ve koşmaya başladım. hedef tempomun çok altında kaldığımı gördüm ve aşırı yorgundum. Ve asıl film 2km sonrası o yokuşları görünce koptu =) Hiç beklemiyordum, ve önceden parkuru gezememiştim. Yarış 3 Tur, ilk turu ite kaka gittim ama sonrası tam bir fecahat benim için. O gün gücüm o kadardı. Benden daha iyi mental güce sahip, kuvvete sahip, daha iyi stratejiye sahip ve daha iyi antrenman yapmış kişiler bir bir yanımdan geçti. Finish'e attım kendimi resmen. 5.01 ile beklentimin çok altında bir yarış bitirmiş oldum. Sonra sonuçlara bakınca 30.cu olduğumu gördüm. Çok kötü olmasa da benden daha iyi 29 kişi vardı. Koşu da 15 kişiye geçilmiştim. İstediğim gibi koşsaydım ( 1.53 koştum ) 4.40 lı bir şeyler yapacak ve ilk 15 de yer alıp en azında roll down dan slot umudu besleyecektim.



Fotoğraf Dünya Şampiyonasından
Araba kiralayabilmiş olsaydım o moralle 1dk kalmaz o yarış alanında,
hemen otele döner bir süre sessiz kalıp yaşadıklarımı sindirmeye çalışırdım. Bisiklet ile gideceğim için, en azında yarış alanında birşeyler yiyip, Slot törenini izlemek istedim. Çünkü az çok kimlerin ilk 10 da yer alacağını biliyordum ve biraz o insanları izleyip,ilham almak adına kaldım orada. Sistem olarak önce her yaş grubundan ilk 5 leri çağırıyorlar ve plaket veriyorlardı. Sonra onlara o yaş grubunda kaç slot hakkı varsa bu slotları isteyip istemediklerini soruyorlardı. Benim yaş grubumda 2 slot vardı ve ilk 5 den kimse almadı slot. O ilk 5 de tam tahmin ettiğim kişilerdi. Eğer o 5 den slot alan çıkmaz ise slotlar roll down oluyor ve tüm plaketler dağıtıldıktan sonra "roll down töreni" altında ilk 5 den sonraki kişilere sırayla soruyorlardı. Tüm plaketler dağıtıldıktan sonra saatte akşam 5 gibi bir şey olmuştu. Yarışın sabah 7 de başladığını düşünürseniz alanda çok az kişi kalmıştı. Spiker biraz insanları oyalamak adına "bu alanda kaç kişi slot almak istiyor" diye sordu. Kaldırılan elleri saydı ve "17" dedi ve "bende 19 slot var, Sanırım hepinizi Avusturalya'ya yollayacağım" dedi. Ben o anda yemek yiyordum 50m ileride ve bu lafın üzerine bir umut ile yerimden fırlayıp çantamı kapıp sahne önüne gittim. Etrafta olanların Calf lerine bakıp yaş gruplarını anlamaya çalışıyordum. Ama kimse yoktu benim yaş grubumda. Calf çorabı olan bir kaç kişi vardı onlarında 1 tanesi belki benle aynı yaşta gibiydi. Yaşlıdan gence doğru slotları dağıtmaya başladılar. Az kişi olduğun için direk "40-44 yaş grubunda 2 slotum var, burada bu yaş grubundan bu slotu almak isteyen varmı?" diye soruyorlardı. Benim aynı yaş grubumda sandığım kişi 40-44 yaş grubunda slotu alınca etrafta kimse kalmadı benim yaş grubumdan gibiydi. Heyecandan ne yapacağımı bilemez haldeydim. "35-39 yaş grubunda 2 slotum var, almak isten var mı?" diye sorduğu anda önce etrafa bakındım. Bir kişi arkalardan kalktı ve sahneye yöneldi, 2-3 saniye sersemledikten sonra ben de yürümeye başladım kolumu kaldırıp. Ama bir yandan da etrafı kollayıp başka gelen var mı diye bakıyordum. Ve evet sadece 2 slot ve onu almak isteyen 2 kişiydik!!




O an herhalde yaşadığım hissiyatı hiç bir cümle ile buraya aktaramam. Gözlerimden 2 damla yaş aktı. Çok istemiştim, gerçekten çok istemiştim o slotu almayı, yarış iyi geçmemişti ama bir şekilde o slot dağıtılırken orada olan 2 kişiden birisi bendim. Ve bir şelide o slot benim cebime girmişti. Kimseyi kandıracak değilim, o performans o slotu hak etmemişti ama 15.ci veya 12.ci olup da alamadğım slot olmuştu. Demek ki benim onca yolu çekip buralara gelip, o treni kaçırıp vs vs her şeyi yaşayıp üzerine o slotu almam gerekiyormuş.

Devamı 2.ci yazıda..

12 Ekim 2016 Çarşamba

Likya Yolu Ultra Maratonu 2016, Ardından

Dönüp geçen sene Likya'yı bitirdiğimde yazdıklarımı okudum önce. Önce bir duygulandım açıkçası. Ne kadar aynı ama bir o kadar da farklı 2 yarış olmuş benim adıma. Gündüz sıcaktan yanıp, gece bere ile gezdiğimiz günler yaşadık.
Üşüdük, yeri geldi uyuyamadık sert zeminden ( evet bu sefer yataksız gittim ) ama benim adıma milyonlarca tecrübeyle geri dönüş oldu. Beni az çok çok etaplı yarışlardan tanıyanlar bilir. Kocaman bavulum, kahvemden, çift kişilik şişme yatağıma kadar her şeyimle gelen, neredeyse her güne başka bir kıyafet getiren ben, sadece 1 sırt çantası ve hiç bir extra malzemem olmadan gittim bu sefer Likya'ya. İstemedi canım kabarık çanta yapmak, her sabah şımarık gibi kalkıp french press ile kahve hazırlamak, her çıkarttığımı kirliye koyup yenisini giymek.. Ve inanır mısınız, bunu yaptığımı oraya gittiğimde anladım. Sadece koşmaya 2 tayt, 1 eşorfman altı, 1 sweatshirt, 1 uzun tayt, 2 tsirt, 1 koşu forması, 2 çorap, 2 ayakkabı, 1 havlu.. Hepsi bu. Ultracı gibi hissettim kendimi bir anda, hatta Yonca "ben ultra yapacağım" dediğinde bir anda "o zaman bende seninle geleceğim" demek istedim. İçimde artık o 250km'yi yenme arzusu daha çok, yapabileceğime inancım daha fazla. Yonca'nın bunda katkısı inanılmaz büyük ve zamanı da geliyor mental olarak, hissediyorum.



Şimdi şuursuzca Uzunetap ailesini anlatasım var size ama zaten her yazımızda ne kadar olağanüstü bir event yaptıklarını yazıyoruz. Yemeklerden tutunda, lojistik olarak o kadar zor olan wc-duş olayına kadar her şeyi nasıl sorunsuz hallediyorlar bir görseniz. Hepsine sonsuz teşekkürden başka bir şey diyemiyorum maalesef. Teşekkürler Uzunetap ailesi.



İnsanın orada hissettikleri çok entresan gerçekten. İlk günler herkes yabancı, tanıdıklar var elbet ama 2012 de 10 kişilik 6G yarışında, bu sene 95 kişinin kayıt olduğu bir yarışa dönüştü bu yarış 4-5 senede. o 100 kişi ile 1 hafta her şeyi paylaşıyorsun. neredeyse 24 saat berabersin. Aynı parkurda, aynı çadırda, aynı masada. Ne hikayelere şahit oluyorsun. Her gün parkurda ne manzaralara, her gün başka bir yarışmacı ile beraber şahit oluyorsun. Normalde herhangi bir yarış ortamında 3-5 saat görüp ayrıldığın insanların bir nevi evine misafir oluyorsun. Herkesin çadırı onun evi gibi orada ve sen davetsiz misafir gibi orada onun evinde yatıp kalkıyorsun. Orada, o çadır içerisinde 8 gününü geçirdiğin insana nasıl olur da güvenmezsin bir düşünsene, evinin anahtarını ver git dünyanın öbür ucuna aklın zerre arkada kalmaz.



Özel karakterler var benim için orada. Mesela Yonca, hani kim cesaret ederdi onun yaptığını yapmaya? Bence edemezdi kimse. Damla, geçen sene yarım bıraktığı işi tamamlamaya gelmişti ve yaptı. Bakiye abla, kadın hepimize hayat dersi gibi. Alicem, bir arkadaştan daha öte, kardeş gibi artık. Çılgın çadır arkadaşım yıllardır, Seda Nur Çelik, kendime çok benzetiyorum onu, deli dolu ve çok duygusal. Çok başarılı ve çok daha başarılı olacak. Mahmut, SAT komandosu bir subay, zaten bilen biliyor,adam koşuyor ve bunu o kadar basitmiş gibi gösteriyor ki inanılmaz. Özcan, deli çocuk, o da bizden birisi, yarışa renk katan enerjisiyle ortamı besleyen. Ekipten çok fazla insan var anlatılacak, Serdar, Tolga, Özge, Ecem, Özgür, Taner abi, Mehmet abi Senem, faruk Kubilay abi, ne bileyim daha kimler var kimler artık aile gibi olduğumuz.



Bana bu sonsuz tecrübeleri yaşama şansı verdikleri için her birine sonsuz teşekkür ediyorum. Çünkü her dönüşümde yeni bir ben olarak geri geliyorum oradan.. Yarış sonucunu merak edenler vardır elbet, son gün ayağımdaki sakatlıktan ötürü parkura çıkamadım. O sebeple yarışı bitirememiş gözüküyorum.

Seneye görüşmek üzere özel ağaç, arkasına saklanıp gözyaşı dökülen..Sen ölü halinle hayat verensin..

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Genel Hatlarıyla; IRONMAN 70.3 Aix en Provence 2016

Geçen sene bu yarış hakkında Facebook da baya bir eleştiri yapmıştım. Aslında bu sene tekrar o yazıyı okuyunca neden gittiğimizi sorgulamadan edemedim =) Bu sefer buraya daha detaylı yazıp sizlerle de paylaşmak istiyorum bu yarışı.

Kesinlikle Aix eb Provence çok güzel bir şehir. Tarih akıyor ve çok hareketli. ara sokaklarda kaybolup bir anda kendinizi bir küçük meydan bir çeşme ve lokal bir cafe nin önünde bulabiliyorsunuz. Harika bir yer gerçekten. ama şehrin güzel olması yarışın da güzel olması anlamına geliyor mu bence yazdıklarımı okuduktan sonra karar verelim beraberce.



Provence'e ulaşım Marsilya üzerinden yapılıyor. Hem Sabiha'dan hem de Atatürk'den uçuş var. günde 2 defa. Marsilya'ya indikten sonra 8 Euro ya Provence giden otobüsler var. yaklaşık 40dk da varıyor şehire. Otobüste bisiklet çantası taşımaya alışıklar o yüzden sorun yaşamıyorsunuz. Extra bir ücreti de yok. Provence'de otobüsten indikten sonra finish alanı yaklaşık 500 metre ilerinizde. Otobüsten indiğiniz yer zaten Bisiklet-Koşu değişimi için bisikletten indiğiniz yer. Konaklama olarak finish alanına çok yakın yerler var. Biz 2 senedir Negro Coste die bir otelde kalıyouz, gitmeyi düşünenlere tavsiye ederim. Fiyatı çok uçuk değil ve Expo nun tam karşısı finishe 100m mesafede. Bisiklet çantanız tekerlekli ise bu mesafe yürüme mesafesi ama değilse uygun fiyata taksi ile 5dk da otele ulaşmak mümkün.

Yarışın genel profili şu şekilde. Yüzme Peyrolles denen bir yerde. Finish ve Expo nun olduğu yere yani Provence merkezine 20-21km uzaklıkta. Yüzmeyi Peyrolles de yaptıktan sonra bir U harfi şeklinde 90km lik 3 tane ciddi tırmanış içeren bir bisiklet parkurundan geçip T2 ye ulaşıyorsunuz ve şehir içinde 3 turdan oluşan yine eğimli bir parkurda 21k koşarak Aix en Provence merkezindeki finish çizgisine ulaşıyorsunuz. Burada kilit nokta start noktasının uzakta olması. Bu sebeple Cuma günü gidip yüzme denemesi yapma şansınız yok. Araç kiralama ya da bisiklete binerek gitme opsiyonları dışında. Expo su güzel bir yarış. Bol marka ve tüm ihtiyaçları karşılayacak ürünler mevcut. Yarışın detay kısımları ise aslında yarışa gitmeden çok önce başlıyor. Yarıştan bir gün önce ve yarış sabahı yüzme alanına gidecek otobüsler için önceden kayıt yaptırmak gerekiyor. Hem de saat vererek. Mesela Cumartesi 13.15 otobüsüne kayıt yaptırdınız diyelim, başka bir saatte gitme şansınız yok. Ellerinde listeler ile kontrol ediyorlar. Ayrıca unuttuysanız önden gelen mail ile kayıt olmayı sizi katiyen otobüslere almıyorlar. Genelde IRONMAN yarışlarında esneklik olur, insanlar rahat hissederler ama bu yarış tam tersi o kadar geriyor ki önden hata yaparsan yarışamazsın hissi basıyor. Ben bu sene o 22km lik yolu Bisiklet ile gittim hem de bisikletimi kontrol edip antrenman yapmış oldum. İsteyen o segmente tıklayarak ulaşabilir.

Bisikleti bırakıp yüzme denemesi yapmaya gitti. Ben Relay takımda Bisiklet çevirecektim sadece ama hem relay takım arkadaşım hem de öğrencilerim yüzme denemesi yapacaklardı. Bu arada bisikleti bırakmak için değişim alanına girerken sadece bu yarışta 2 senedir gördüğüm bir uygulamaya sıkı sıkı bağlılar. Yarış kemerinizde, numaranızı tutan 2 kıskaç haricinde mutlaka ortaya bir çengelli iğne takmak zorundasınız yoksa sizi değişim alanına almıyorlar. 2 tane Pro gelip bizden iğne istedi, o derece yani. Pro lara bile esneklik göstermediler.



Yüzme için göle gittiğimizde o kadar üşümüştük ki suya girmek istemedi kimse. Hem hava çok soğuk ve rüzgarlıydı hem de su 16-17 derece. Bu yüzden yüzmeden geri döndük.

Yarış sabahı saat 5.30 da transferler başlıyor finish alanından start alanına. yaklaşık 30dk yol sürüyor. Yarış start saati ise 7.40 dı ve rolling start olacaktı. Herkes kendi yüzme zamanına göre çıkacaktı. Bu uygulama son 2 senede denenen ve artık bir çok yarışta uygulanan bir yöntem ve bence de çok verimli. Start alanına geldiğimizde havanın soğukluğu ve 60km hızla esecek yağmuru düşünürken, değişim alanının önünde bekleyenleri gördük. Daha kimseyi almamışlardı içeriye. Ağaçları savuran bir rüzgar, 2 derece bir hava ve tepede yağmur bulutları ile aslında gergin bir bekleyiş vardı. Herkes ne giyeceklerini konuşuyordu. yaklaşık 10dk sonra değişim alanını açtılar ve anonslar başladı. Aşırı soğuk hava şartları ve hipotermi riskine karşı güvenlik amaçlı yüzme etabı iptal edilmişti. Etrafta dans edenler mi istersiniz, sevinçte holey çekenler mi ve bir o kadar üzülünler mi, değişik bir ortam. Aynısını Bahreyn de yaşamıştım, yarışın enerjisi kaçıyor ne olursa olsun. Neyse, hava o kadar soğuktu ki start saatini 8.30 da ilk start olacak şekilde açıkladılar ve her 10sn de 4 kişilik gruplar halinde numara sırasında göre herkesi çıkartacaklarını söylediler. Açıklanan saatlere göre ilk start 8.30 son start alacak kişi ise 9.45 olarak gözüküyordu. Bu sayede parkurda yığılmayı engelleyip, draft olayını engellemeyi planlamışlar. Ve bir anons daha yaparak otobüslerin son start saatine kadar bekleyeceğini, start saatinden 30dk öncesine kadar herkesin otobüslerde bekleyebileceğini sölediler. Benim start saatim 9.30 da ve bu anons geldiğinde saat 6.15 di. Otobüslerde yaklaşık 2 saat bekledikten sonra ufaktan heyecan arttı. Saat 8 de proları önden çıkartmaya başladılar. Biraz onları seyredip motive olup ufaktan açan hava ile yarış sırasında ne giyeceğimize karar vermeye çalışıyorduk. Rüzgar çok sert ve başta arkadan ortalarda yandan sonra ise kafadan gelecek bir şekilde esiyordu.

Nitekim start verildi. O gün de söylemiştim herkese, normal şartlar altında o hava şartlarında beni kimse antrenmana bile çıkartamazdı. O yüzden yarışan ve bitiren herkese ayrıca tebrik etmek lazım. Relay takımda olduğum için start sıramız en sondaydı. önümüzde yaklaşık 2500 kişi vardı. Öyle ya da böyle 2 saat 50dk da çevirebildim 90k yı, 242 watt ortalama ile. avr nabız 162..




Bisiklet parkuru hakkında söyleyeceklerim; Yaklaşık 1200m tırmanışlı bir yarış olarak çok sert bir yarış. Yarışın bir çok kısmı stabilize yol, hani şu Gloria IRONMAN de laf ettiğimiz yolun aynısı, hatta neredeyse 20km lik kısmı trafiğe açık. Yani seninle aynı anda arabalar ilerliyor aynı şeritten. Seni sollayıp önüne giriyor mesela veya senden yavaş önünde gittiği için solundan geçip arabanın önüne geçmen gerekiyor. Ve senin bunu yapmaya çalıştığın yol bir gidiş bir geliş 2 şerit, diğer şeritte trafik aksi yönde ilerliyor. Bunun haricinde çok teknik dönüşleri olan bir parkur. 2 tane çok ciddi kaza gördüm, onun haricinde 6-7 tane ufak tefek kaza. Genelde viraj alamayıp uçanlardı kaza yapanlar. Parkur zor olabilir ki zaten Aix parkurunun tırmanışlı olduğunu herkes biliyor ama rüzgar, trafik, asfalt kalitesi ve işaretlemelerin az oluşu iyice tehlikeli hale sokuyor parkuru. Düz yolda 250 watt üretip 15km hız ile gittiğim oldu =)  Hatta bir ara dağ yollarında arkamdan bir motor geldi, hakem sandım ama arkama gelip gaz filen açınca dönüp baktım motocross cu birisi parkurda gazlıyormuş. O derece yani. Vallahi bu parkuru 2.ci defa gördükten sonra Gloria parkuruna kimse edemez. Bir de bu yarış 3000 kişi ile 5 ay önce sold out oldu. Bisikletin son 4-5km si ise şehir içinde geçiyor. Tatsız bir şekilde hızlanamadan t2 ye ulaşmaya çalışıyorsun. T2 uzun bir cadde ve bisikleti teslim ettikten sonra değişim alanından geçip koşuya başlıyorsun.



Geçen sene 4 tur olan koşuyu bu sene 3 tur a indirip şehrin etrafında dolaştırmışlar. 235m tırmanış yapıyorsun koşuda. Kolay bir elevation değil o yorgunluğun üzerine çünkü zaten bisiklet parkuru bacakları çok yıpratıyor. O yüzden koşuda bu parkuru görmeden zaman hesaplaması yapmak hiç realist olmuyor maalesef.






Yarışın bitiminde finish alanı ve sporcu alanı gayet başarılıydı, ona bir şey söyleyemem. Yemek, Waffle, Cips, Bira vs vs ne ararsan vardı.

Genel olarak; Aix çok güzel bir şehir, Bisiklet parkuru çok zor ve tehlikeli, ayrıca sevimsiz. Koşu tırmanışlı ve bu parkur Personal Best yapmak için hiç uygun değil. Bir daha gider miyim? çok extrem bir şey olmazsa gezmeye evet yarışmaya hayır =)


Merak edene Garmin Bisiklet Datası https://connect.garmin.com/modern/activity/1151025253

6 Mayıs 2016 Cuma

4 Eylül'e ne kaldı ki? IM 70.3 Dünya Şampiyonası

Cep telefonuma indirdiğim bir app sayesinde çok kolay ve hızlı bir şekilde, nerede olursam olayım telefonu açıp blog sayfasına birşeyler ekleyebiliyorum artık. Bu da bana 4 Eylül öncesi hazırlık sürecimi sizlerle paylaşabilmek için çok kolaylık sağladı.

4 Eylül'de ne var biliyor musunuz? IRONMAN 70.3 Dünya Şampiyonası!! Triatlona başladığım 2010-2011 sezonunda bir gün gidebilirmiyim dediğim 2 Dünya Şampiyonasından birisi. Triatlonla ilgilenenler biliyorlar ama bilmeyenlere kısa bir özet geçmek istiyorum. IRONMAN organizasyonu yılda yaklaşık 100 tane yarı mesafe ve 40 tane tam mesafe IRONMAN yarışı düzenliyor ve 2 tane de Dünya Şampiyonası. Birisi 100 tane olan Yarı Mesafe yarışların diğeri 40 tane olan Tam Mesafe yarışlarının. Bu 2 yarış hariç geri kalan her yarışa bütçe ve zamanın varsa katışabiliyorsun ama Dünya Şampiyonalarına sadece Qualify olanlar gidebiliyor. Peki nasıl mı qualify olunuyor? Her yarış belli bir sayıda Dünya Şampiyonası Slotu verir. Ve bunu yarışın web sitesinde duyurur. Örneğin benim gittiğim Florida 70.3 yarışı 30 slot veriyordu şampiyonaya. Bu 30 slot en kalabalık katılımın olduğu yaş grubuna en çok slot gelecek şekilde dağıtılır. Florida da benim yaş grubuma 2 Slot vardı mesela. Senin o yarışta ilk 2'ye girip o slotu alman gerekiyor demek bu. Ya da mesela ilk 2 de olanlar slotu almadı, o zaman rolldown denen şey oluyor ve slot bir sonraki yarışmacıya geçiyor yani 3.cüye ve 4.cüye.. Bu şekilde o yaş grubunun 2 slotu, slotu almak isteyen en hızlı 2 kişiye veriliyor. Eğer o yaş grubundan kimse almak istemezse, yine en kalabalık katılımın olduğu yaş grubuna o slot hakkı devrediliyor. Slot almak istiyorsanız yani slot şansınız olsun istiyorsanız ilk 10 hatta ilk 5 de yer almanız gerekiyor. Sonrası ise biraz şans, biraz gittiğiniz yarış ile alakalı. Ben Gloria da 15, Bahreyn de 12.ci oldum ama maalesef o 2 yarışta şans gelmedi. Ve Coach Sebastian Pedraza'nın akıllı yönlendirmesi ile Florida'da şansımı denedim. İlk 6-10 arasında yer alabilmek için uğraştım ama koşuda o gün enerjim beni 30.cu yapacak kadar vardı. Diğer bir deyişle o gün benden iyi 29 kişi vardı. Ama dedim ya şans da bir faktör ve 30.cu olmama rağmen rolldown dan slot bana kadar geldi ve Triatlon kariyerimin 2 ana hedefinden birisi kısmetse 4 Eylül'de Avusturalya'da gerçekleşecek.

Hazırlıklar başladı yavaş yavaş ve yarışa kadar olan takvim taslak olarak hazırlandı. Ara yarış olarak hem Coach Sebastian ile görüşmek hem de son durumumu görmesi açısından Pescara seçildi. 12 Haziran'da orada olacağım. Sonrasında ise bir İznik Triatlonu ve belki RunFire Cappadocia ile Avusturalya yolcusu olacağım. Arada yaz boyu 30 gün zarfında sponsorum Gloria Sports Arena'da kamp yapmayı planlıyorum.

Sezon başında ben bu sene Dünya Şampiyonasına gitmek istiyorum diyerek karşılarına çıktığım sponsorlarım, gidemesende biz senin arkandayız diyerek bana destek oldular. Özellikle Gravity Design, Gloria Sports Arena, Under Armour, Trek Türkiye ve Caffe Nero Türkiye ailesine çok teşekkür ederim. Desteklerinizi her an her saniye hissediyorum.

5 Mayıs 2016 Perşembe

IRONMAN Bahreyn 70.3 Yarış Raporu

2016 hatta 2017 yarış planlamaları yapılırken Bahreyn yarışına gitmeyi düşünenlere ön bir bilgi olması amacıyla sizlerle paylaşıyorum bu raporu. 

Öncelikle belirtmeliyim ki Gloria IRONMAN 70.3 sonrası Bahreyn IRONMAN 70.3 te nasıl bir yarış yaşayacağımı çok merak ediyordum. Gloria 70.3 sonrası 1 hafta dinlenip hemen antrenmanlara
başladım. Havanın Bahreyn de sıcak olması, parkurun dümdüz olması ama rüzgarın çok olması gibi bir çok değişken vardı bu iki yarış arasında. Yarış Cumartesi günü yapıldı, Cuma ve Cumartesi tatil olduğu için yarış Bahreyn'e göre bizim Pazar günümüzde yapıldı yani. Son 15 gündür sürekli rüzgarı kontrol ediyorduk, saatte 33-42km/hız arası bir şiddette rüzgar var gözüküyordu.

Biz yarışa Perşembe gece geldik, Yani cuma sabah saat 2 gibi. Anca uyu-uyan derken Cuma günü saat 14 civarı expo alanına gittik ve hemen kayıt işlemlerimizi yaptık, bisikletleri hazırlayıp teslim ettik, kırmızı ve mavi yarış çantalarımızı verdik. Hava rüzgarlıydı ama yüzülebilir seviyedeydi. Antrenman yapanlar da vardı suda. 

Yarış sabahı saat 4 de uyanıp kahvaltı, son hazırlık derken saat 5.15 servisine binip yarış alanına gitmek için asansöre bindik. Bu sırada asansöre binen başka bir yarışmacı, yüzme etabının rüzgar sebebi ile ya kısaltılacağını ya da iptal edileceğini söyledi. O anda ilk defa rüzgarın etkisinin nelere yol açabileceğini anladık. Tüm yolculuk boyunca kafamızda soru işaretleri vardı. Yüzme olursa ne olur, olmazsa ne olur, kısa olursa ne olur vs vs. Yolculuk bitip servisten iner inmez yarış alanındaki anonsları duymaya başladık; "güvenlik sebebi ile yüzme etabı iptal edilmiştir, 7.45 den itibaren 15 er saniye ara ile Bisiklet etabı başlatılacaktır" . Gloria IRONMAN öncesi de hava şartlarından ötürü yüzme etabı iptali konuşuluyordu, Bahreyn de gözle gözüken dalga oranı çok değildi ama ciddi akıntı vardı. Bu sebeple güvenlik açısından iptal edilmiş. Bunun ülkemizde yaşansa yapılacak olan eleştiri ve konuşmaları tahmin bile edemiyorum. Evet bizde buraya Triatlon yapmaya geldik ama maalesef hava şartları yüzünden Bisiklete binip koştuk sadece ama yapacak bir şey yoktu. Bugün öğrendiğimiz bilgiye göre ise yüzme etabının iptalini organizasyon istemiş, yani yerel yöneticiler yüzme yapılsın demesine rağmen, ironman organizasyonu iptal kararı almış. 

Bu gelişme üzerine hemen nasıl start alınacağı konuşulmaya başlandı. Sudan çıktıktan sonraki çip noktasının gerisine toplandı tüm sporcular. Kaskları kafalarında, bisiklet ayakkabıları ayaklarında ya da isterlerse bisiklette veya ellerinde, saat 7.45 den itibaren her 15 saniyede bir 5 er kişilik karışık gruplar halinde start aldık. Yaklaşık 40sn Yüzme çıkışı bisiklet alımı arasını koşup T1 yapıp özetle bisikletleri alıp yola koyulduk. Ama öyle bir rüzgar vardı ki, yandan yediğimiz anda devirecek kadar çok. 

Parkuru günlerce analiz etmeye çalışmıştık, ilk 20km zor olacaktı, bol rüzgar alacaktık. Sonra yaklaşık 30km arkadan rüzgarla ilerleyip, son 40km de ise 2 tur aynı yerde git gel yapacaktık. O git gel alanda gidişlerde arkadan, dönüşte ise kafadan sağlam rüzgar gözüküyordu. Son 5km ise Formula 1 pistine girip orada bir tur atacaktık. İlk 45-50km aynen beklediğimiz gibi geçti, başta biraz zor ama orta kısımda arkadan esen ciddi rüzgar ile ortalamaları baya yükseltmişti. Gözünüzde şöyle canlandırın, önünüzde düm düz bir yol, 5-10km ileriyi görebiliyorsunuz. Çok zorlanmadan 45km hız ile gidebiliyorsunuz, ve bu yolu aynen geri döneceksiniz ve size vuracak rüzgarı kesen hiç bir şey yok. İşte böyle bir yolda, kafadan 35km hızla esen rüzgara doğru dönüyorsun ve aynı yolu bir kere daha geçeceksin ki F1 pistine girebilesin ve orada da rüzgar yiyorsun ayrıca ufak tefek in çıklarla. Yani parkurun orta kısmı çok kolay ve hızlıydı ama son 15km si yokuş tırmanır gibi zorlu ve yorucuydu. 

T2 girişinde gönüllüler bisikleti elimizden aldılar, hemen çantaya ulaşıp hızlı bir ayakkabı giymesi ile koşuya başladık. Koşunun kolay olmayacağı bisikletteyken belli olmuştu. Biz bisiklette rüzgara karşı giderken aynı yöne Pro erkekler koşmaya çalışıyorlardı. Ve o segment yarışın son 10k lık koşu bölümü, yani bacakların en yorgun olduğu yerler. Gelelim genel olarak koşuya; yarışın başı hızlı ama bir o kadar dönüşün olduğu bir alandı. İlk 3km yi pistin içinde sanki uzun pasaport kuyruğunda bir sağa bir sola zig zag çizermiş gibi koştuk. Sonra pistten çıkıp Doğal Yaşam parkına girdik. Oraya kadar rüzgar neredeyse hep arkamızdaydı, koşmak için aşırı efor harcamadan yüksek tempo tutturabiliyordun ama parka girdikten sonra rüzgarla beraber toz da koşmayı zorlaştırmaya başladı. Efor olarak aynı eforu harcasak da, yorgunlukla beraber tempolar düşmeye başladı. Hatta bir bölgede başka bir koşucunun draftına girip koşmak zorunda kaldım rüzgardan korunmak için. Son 3km yine ilk başta olduğu gibi tatsız bir şekilde git-gel'lerden oluşuyordu. Sıcak rüzgar ve birde bu zig-zaglar olunca mental dayanıklılık zorlanmaya başlıyor. 

Parkur hakkında aklımda kalan olumsuz bir kaç şey vardı, en önemlisi bisiklet parkurunda en hızlı olunan rüzgarın arkadan estiği yerlerde, tem gibi bir otobanın en sol yani en hızlı şeridi yarışmacılara ayrılmış gidiyorduk. O alanda başınıza teknik bir arıza gelse parkurdan çıkma şansınız yok çünkü yanınızdan 100km hızla arabalar kamyonlar geçiyor. Ayrıca en ufak bir hatada düşmek neredeyse ölüm tehlikesi, yerlerde bulunan beyaz ufak yol işaretleri ise çok büyük tehlikeydi bunun için. Rüzgar yüzünden zaten düz gitmek baya zordu, dubalara savrulanlar oldu parkur içinde. Büyük yaralanmalı kaza olmaması şans olsa gerek ki 5-6 yarışmacının aynen az önce belirttiğim sebepten büyük bir kaza yaptıklarını gördük. Ayrıca start ve finish alanının arası yaklaşık 50km idi, yarış oteli ise tam ikisinin ortasında. Transfer için iki tane küçük 16 kişilik minibüs ayarlamışlar. Fakat bisikletler ile binmeye kalkınca max 5-6 kişi binebiliyordu o da bisikletleri neredeyse kafalarına alarak. Yarış sonrası bu olay büyük sorun oldu. Yarış oteli ile finish arası 40dk araçla, bisikletle rüzgara karşı 2 saat minimum. Yaklaşık 300-400 kişi bu iki küçük minibüsün ring yapmasını bekledi. Biz önlerde olmamıza rağmen 2 saate yakın bekledik. Otele vardıktan sonra ödül törenine bir daha servise binip 30dk yol gitmek gerekiyordu ve hiçbirimizde o enerji ve istek kalmamıştı, onu geçtim, ödül töreninden sonra after party finish alanında yani 50km 1 saat ilerideydi. Bu konuda bence sınıfta kalındı. Bir çok kişi de bundan şikayetçiydi etrafımızda. Benim kişisel bir feedback im ise şu olur; Bahrain çok pahalı bir ülke bizim paramıza göre. Kendi adıma en büyük artım bu yarıştan sporcularım eğer bu yarışı seçecekler ise onlara nasıl bir antrenman programı uygulayacağım hakkında fikir sahibi olmam. Daha fazla detay isteyenler bana direk ulaşabilirler, seve seve paylaşırım bilgilerimi =)

Yarışın performans analizi ise şöyle oldu benim için;

Bisiklette 225 watt ortalama ile 2.23.11 çevirdim. Hafif olanlar için dezavantaj olan bir hava durumu vardı.Ağır yarışmacılar düz parkur ve rüzgar faktörü ile derecelerini baya iyi seviyeye çıkarttılar diye


düşünüyorum. T2 de baya hızlıydım, 53sn de koşuya geçiş yaptım. Koşuda ise Gloria ile bire bir aynı zamanı yaparak 1.37.28 ile tamamladım =) derece 4.03.11, Genel Klasmanda 88, Yaş grubumda ise 12.ci olarak yarışı tamamlayabildim. Sonuç detayına TIKLAYARAK ulaşabilirsiniz.