Bisiklet ile Alexandroupolis
Bir acemi Blogger olarak ilk yazımı yazıyorum, Şimdiden hatalarım için affola.
Sürekli sporcularım ile alternatif bisiklet turları-rotaları, antrenman güzergahları hakkında konuşuruz. Ve bu sene Yunanistan'a gitmeyeni dövüyorlar diye bir geyik dolaşıyordu.Sporcularımdan birisi bana alternatif bir plan ve 1 gece kalmalı bir fikir ile geldi. Bunu hep beraber 10 kişi filan yapalım mı? diye konuşurken, kimine günler uymadı, kimi gece kalmak istemedi ama bu yolu yapma fikir çok mantıklı geldi ve deneyimlemek istedim. Hızlıca bir otel ayarlayıp, rotayı çıkarttıktan sonra yola koyuldum. Bu konuda en iyi edindiğim tecrübe eğer otel rezervasyonunu yaptırıyorsan kesin seyehate çıkıyorsun =) Planımı yapmıştım. 20 Eylül'de sabahtan araba ile İpsala'ya gidip arabayı sınıra bırakıp, bisiklet ile Alexandroupolis'e gidecektim. Yaklaşık 45km bir bisiklet sürüşüm olacaktı. Tırmanışı neredeyse hiç olmayan bir rotaya benziyordu. Bende Yol bisikletimi hazırladım, 1 sırt çantası ile yola koyuldum. Acelem yoktu, o yüzden sabah erken yola çıkmadım. 9 gibi İstanbul'dan ayrıldım ve 270km bir yol giderek İpsala'ya vardım.
Bu yol yaklaşık 3 buçuk saat sürüyor. Ufak molalar vs vs. Hazırlıklarımı yaptım. Arabayı hemen sınır kapısının dibine bırakabiliyorsun. Bir otopark yok ama aynı benim gibi sınırı yaya olarak geçen herkes oraya bırakıyormuş. Bunu bana gümrük memuru söyledi.
İlk kapıdan geçerken sadece pasaportun var mı? diye bakıp seni içerideki asıl polis kontrol noktasına yolluyorlar. İşin en güzel yanı Yaya, Bisiklet, Motorsiklet ile gelenler öncelikli, hiç sıra beklemiyorsunuz ve direk en önden pasaportu verebiliyorsunuz. İkinci Polis noktasında ise Çıkış Harcı ve Vizeniz kontrol ediliyor. Bisiklet ile çıkış yaptığınız için her görevli size ayrı bir sempati gösteriyor ve doğal olarak "nereden" ve "nereye" sorularına maruz kalıyorsunuz =) . Burada çıkış damgasını aldıktan sonra arada yaklaşık 500m-1000m arası bir mesafeyi geçmeniz gerekiyor Yunanistan'a girmeniz için. Bu noktada Meriç nehrinin tam ortasında köprü üzerinden iki ülkenin sınırından geçiyorsunuz. Çok güzel bir his gerçekten.
Sonuç olarak çok güzel ve zevkli bir deneyim oldu. Umarım gitmek isteyenlere yardımcı ve bilgi verici olmuşumdur. Bu arada unutmadan İstanbul'a dönüşte Tekirdağ Özcanlar'da Köfte yemeyi ve Ayran içmeyi unutmayın =)
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...
Göksen
Sürekli sporcularım ile alternatif bisiklet turları-rotaları, antrenman güzergahları hakkında konuşuruz. Ve bu sene Yunanistan'a gitmeyeni dövüyorlar diye bir geyik dolaşıyordu.Sporcularımdan birisi bana alternatif bir plan ve 1 gece kalmalı bir fikir ile geldi. Bunu hep beraber 10 kişi filan yapalım mı? diye konuşurken, kimine günler uymadı, kimi gece kalmak istemedi ama bu yolu yapma fikir çok mantıklı geldi ve deneyimlemek istedim. Hızlıca bir otel ayarlayıp, rotayı çıkarttıktan sonra yola koyuldum. Bu konuda en iyi edindiğim tecrübe eğer otel rezervasyonunu yaptırıyorsan kesin seyehate çıkıyorsun =) Planımı yapmıştım. 20 Eylül'de sabahtan araba ile İpsala'ya gidip arabayı sınıra bırakıp, bisiklet ile Alexandroupolis'e gidecektim. Yaklaşık 45km bir bisiklet sürüşüm olacaktı. Tırmanışı neredeyse hiç olmayan bir rotaya benziyordu. Bende Yol bisikletimi hazırladım, 1 sırt çantası ile yola koyuldum. Acelem yoktu, o yüzden sabah erken yola çıkmadım. 9 gibi İstanbul'dan ayrıldım ve 270km bir yol giderek İpsala'ya vardım.
Bu yol yaklaşık 3 buçuk saat sürüyor. Ufak molalar vs vs. Hazırlıklarımı yaptım. Arabayı hemen sınır kapısının dibine bırakabiliyorsun. Bir otopark yok ama aynı benim gibi sınırı yaya olarak geçen herkes oraya bırakıyormuş. Bunu bana gümrük memuru söyledi.
Yunanistan sınır kapısından geçmek çok daha hızlı. Sadece 1 kapıdan geçiyorsun ( Türkiye'den giriş ve çıkışta 3 ) ve artık Yunanistan'dasın. Sınırı geçer geçmez hemen otoban başlıyor ve hemen yanında yan yol var. Benim okuduklarıma göre otobandan 8km gidip oradan Alexandroupolis'e dönmem lazımdı ama kapıdaki Pasaport görevlisi direk yan yolu kullanarak gitmemi tavsiye etti. Bende öyle yaptım ve yan yola yöneldim. Otobana göre daha inişli çıkışlı bir 10k gidiyorsunuz. Otoban ise dümdüz. 10km noktasında bu iki yol birleşiyor. ve hafif iniş-çıkıştan oluşan bir yola giriyorsunuz. 15.ci km de Feres adlı bir kasabadan geçiyorsunuz. Sonrasında yine 1 hafif çıkış-iniş ile göreceli düz olan yollar geliyor. son 10-12 km ye kadar hep 3-4 şeritli geniş yollardan gidiyorsunuz ve araç kullananlar çok bilinçli, hiç sıkıştırma yaşamıyorsunuz. Yolun tek bozuk olan yeri 30-32km arasındaki yer. Burada Stabilize yola giriliyor ve gidiş geliş 1'er şerit. Bu yolun sonunda zaten havaalanı ve yerleşim başlıyor. Tam 40km olduğunda merkeze giriş yapıyorsunuz. İki altrenatif yol var. Birisi merkezin içinden gitmek, diğeri ise sahil yolundan.
Ben gidişte merkezi dönüşte sahili denedim. 2 saatlik bir bisiklet sürüşü sonunda Otele vardım. Hemen hemen tüm otel Türk ve Bulgar vatandaşlarından oluşuyordu. Hızlı bir kıyafet değişimi ve kısa bir dinlenme sonrası bana tavsiye edilen ve benimde ekşi sözlük vs den ulaştığım bilgiler ile popülerliği tescillenmiş Nisiotiko'ya gittim. Rezervasyon yapmak lazımmış ama şansa erken gittiğim için boş 2 masa kalmış. Hemen kuruldum ve siparişleri verdim. Amacım yöresel tatları ve meşhur şeyleri yemekti. O yüzden balık söylemedim ve aşağıda resimlerini göreceğiniz yemekleri sipariş verdim
Tüm garsonlar Türkçe biliyorlar. Açıkcası birazda onlara güvenip bu siparişleri verdim ve hiç pişman olmadım. Özellikle kabak kızartmayı mutlaka tavsiye ediyorum. Ve tabiiki Uzo içmenizi. Bizim rakıdan pek bir fark göremedim ama gidip de tatmamak olmaz dedim. Bu mevsimde hava akşam serin oluyor mutlaka uzun kollu almanız lazım yanınıza. İlk günü böylece bitirip ertesi gün ve dönüşe başlama zamanı gelmişti. Hazırlıklarımı yapıp saat 11 de otel çıkışımı yaptım. Ardından sevgili Doktorum Begüm'ün tavsiyesi ile Fener'in hemen karşısındaki dondurmacıya gidip vanilyalı dondurma yedim. Tavsiye ederim. Dönüş yoluna direk 10km düz yol ile başlayınca ve yol yorgunluğu olmayınca ( İstanbul'dan gelirken 3 saat araba kullanınca yorucu oluyor ), dönüş daha hızlı ve rahat geçti. Bu sefer son 10km'de Otobanı deneyelim dedim. Çok daha düz ve kaliteli asfalt var ama amaç hızlı olmak değil tabiiki bu tarz yollarda, etrafı görebilmek. Mesela yolun o noktasında hayatını kaybedenler için yapılmış bu küçük kilise tarzı şeylerden yol kenarında sürekli vardı.
Bunları ancak yan yoldan giderek görebilirsiniz. Ufak çıkış-inişler sürüşe tat kattı;
Ve artık ülkemize girmeye az kaldı;
Sonuç olarak çok güzel ve zevkli bir deneyim oldu. Umarım gitmek isteyenlere yardımcı ve bilgi verici olmuşumdur. Bu arada unutmadan İstanbul'a dönüşte Tekirdağ Özcanlar'da Köfte yemeyi ve Ayran içmeyi unutmayın =)
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...
Göksen
Eline sağlık, okuması keyifli bir yazı olmuş=)
YanıtlaSil