21 Ağustos 2015 Cuma

En Basit Anlatımı ile DOPİNG

Doping halkında bir kaç şey yazmak istiyorum. Yazacaklarımı zaten akademisyenler ve antrenörler hatta biraz araştıranlar biliyor ama ben dışarıdan bakan gözlere anlatmaya çalışacağım. Doping denen şey kısaca performans arttırıcıdır. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama belki de atladığımız bir şey var. Siz 5 km dahi durmadan koşamazken doping sizi 1 ayda ironman bitirttiremez! Peki doping ne mi yapar? Sizi 4 saat maraton koşan birisinden alıp 3.50 koşturabilir. Çünkü 4 saat maraton ile 3.50 arasında uçurum yoktur ama 3 saat maraton hatta daha iyi bilgi olsun 2.35 maraton koşan bir sporcuyu 2.30 koştursa bile mucizevi bir gelişim ortaya çıkar. 



Peki bu doping nasıl yapılır? Yarış sabahı al eline iğneyi ya da hapı, vur kendine ya da iç hapı oldu bitti, mi? Tabii ki hayır. Doping planlı programlı yapılan, kürleri olan bir süreç. Hayatınızda hiç kullanmadan ilk defa yarış sabahı alırsanız sonu ölüme kadar gider. Doping kullanan aporcular buna yıllar önce başlıyorlar. Mesela 2020 olimpiyatlarını hedefleyen bir sporcu, eğer dopinge başvuracaksa şimdiden almaya başlamıştır bile. 



Eskiden, yani biyolojik pasaport denen şey yokken, sadece yarış günü alınan numuneler test ediliyordu. Bir çok ilaç ise kandaki izlerini 1 hafta ile 2 ay arasında kaybettiriyor. Yani siz yarıştan 4 ay önce bir performans arttırıcı alıp, yarış günü kan örneği verdiğinizde sizde doping bulamamaları çok normaldi. Ayrıca diğer ve bence önemli olan konuda teknoloji kısmı. Sizin tahmin ettiğinizin o kadar çok üzerinde paralar dönüyor ki bu sektörde, doping için uğraşan doktorların teknolojileri, dopingi bulmaya çalışan doktorlarınkinden daha ilerideydi hep. Bu sebeple geriye dönük testlerde bir çok doping yapan sporcu bulunuyor. Bu da o zamanki teknolojiye, şuan anca wada nın ulaşabildiğini gösteriyor. Bu şu şekilde oluyor özetle; diyelim anabolik bir madde aldınız, wada son 3 haftaya kadar olanı bulabiliyor diye biliyorsunuz ve ona göre son 4 hafta ( risk almamak için ) silinecek şekilde kullanıyorsunuz. Testte negatif çıkıyor, du. Wada şimdi testlerini geliştirip aynı maddeyi 3 değil son 5 haftada varmı bulabiliyor ve siz yakalanıyorsunuz. Geçmiş samplelar da o yüzden bir çok kişi dopingden yakalanıyor. 



Gelelim biyolojik pasaport işine. Wada baktı performanslar deli gibi artışta ama kimsede doping çıkmıyor. Testler hep negatif. Teknolojisi yakalamaya yetmiyor. Ama adam 3 ay önce 3 saat maraton anca koşarken, şimdi 2.30 koşuyor. Bunun bir şekilde doping ile yapıldığı belli. Ama yakalayamıyor. Geliştirdikleri bir algoritmatik sistem ile kişisel gelişim eğrisi ve kan değerleri, hormon değerleri vs vs bir çok değerin gelişim ve vücutta bulunma oranları endeksi yarattılar. Senden bir sample alıp sana ait pasaporta bunu kaydediyorlar. Ve senden, sana haber vermeden, baskın yaparak ki bazen her sabah, kan örnekleri alıyorlar. O yüzden kamp tatil vs yaparken hep bildirmen gerekiyor. Aldığın en ufak bir aspirini bile doktor raporu ile alıp bildirmen gerekiyor. Sonra senin kan değerlerinde anormal bir artış olduğunda sana soruyorlar, yani savunma ver diyorlar. 1 ayda hemoglabin değerin 12 den 16 ya çıkmış? Bunu nasıl yapabildin? Ya ilaç almışsındır, ya da yükselti kampı vs ama gerçekten de açıklaman lazım. O dönemde bulunduğun yerleri zaten wada biliyor. Sen de onlara savunma yolluyorsun. Sonucunda ikna olabiliyorlar ama seni sıkı takibe alıyorlar ya da saçma sapan beyanatlar vererek kendini iyice rezil ediyorsun ve ömür boyu men olabilecek kadar ceza alıyorsun. Aslı Çakır Alptekin örneği bunun aynısı işte. O kanında hiç bir madde yakalanmamasına güveniyordu. O yüzden sürekli ben masumum dedi. Ama en son CAS savunmasını gerçekçi bulmadı ve ömür boyu men verecekken, son dakikada çark etti ve itiraf etti. Bu sebeple 8 yıl aldı, itiraf ettiği için.



Peki ben nasıl doping yaptığımı bileceğim ki? Mesela Triatlon da geçen sene yapılan Antalya demir Adam yarışlarında ve Eğirdir'de yapılan Türkiye şampiyonasında yaş gruplarında yani zevkine bu işi yapanlardan dahi örnekler alıp doping testi yaptılar. Size nasıl dopingli çıkarsınız basit bir örnek vereyim. İstanbul'da antrenman yaptınız ve gittiniz Eğirdir'de yarışmaya. Hava daha kuru ve nem yok, ve geceleri daha soğuk İstanbul'a göre. Sabah kalktınız ve boğazınız ağrıyor. Gidip eczaneden bir öksürük şurubu aldınız. Bir de hemen geçirsin diye 2 ölçek içtiniz. Ohh iyi geldi size, toparladı nefesinizi filan, batma geçti. Yarışa rahat girdiniz. Güzel de yarıştınız. Evet farkında değilsiniz ama Doping yaptınız. Öksürük şuruplarının %85 inde bulunan Psödoefedrin maddesi yasaklı bir madde ve akciğer kapasitesini arttırıyor. Hangi yaş grubu sporcusunun özel doktoru var bunlar ile ilgilenen? Ya da test alınacak dendiğinde size bir form veriliyor, Kullandığınız ilaçları yazınız diye. Oraya yazdığınız ve doktor raporlu ilaçlarda doping maddesi olsa bile raporunuz olduğu için bir şey olmuyor, tabii bokunu çıkartmadığınız sürece. Yani gribal enfeksiyon varken, anabolik içeren bir ilaç yazdıysa doktorunuz geçmiş olsun =) . He bu arada, diyelim raporlu bir hastasınız ve raporunuzda ilaç yazıyor. Ama siz testten önce yarışın heyecanı ile atladınız yazmayı. Ne kadar raporunuz olursa olsun ceza alırsınız. Bu da sizin sorumluluğunuz. İşte bu tarz durumlarda antrenörler ve yöneticiler, sporcu kadar sorumlu olaylardan. Onun raporunu, Doktorunu, kendi çocuğu gibi takip etmeli. Sporcu kadar devletin her kademesi suçlu. Olimpiyatlara giden bir sporcuyu öncelikle kendileri zorla testlere tabi tutup, anormallik varsa kadrodan çıkartmalı. Yani tüm sorumluluğu sporcuya bırakmamalı.



İşte doping yapmanın ve yakalanmanın basitçe anlatımı bu şekilde oluyor. Çok basit anlatmaya çalıştım. Kan değerleri, yarış dereceleri filan verdiğim her şey farazi. Bir sporcu Doping ile olimpiyatta 1-3 arası bir pozisyon alıyorsa dopingsiz zaten en kötü yarı final koşar. Yani dopingsiz sporcu bir hiç değildir. Örneğin Yüzme branşında sadece 1 sn bile 50-100-200-400m yarışlarında 1 ile 8 olanı belirliyor. Doping işte sizi orada yukarıya çıkartıyor. Yoksa doping yapmayarak ta o sporcular ilk 8 de yer alabilir gayet. Ama gerek EGO gerek Kazanma hırsı, adına ne koyarsanız bilmem ama sporcu o egoya hırsa yenik düşüp 1 basamak dahi yukarı çıkabilmek adına illegal yollara başvurabiliyor. 



Ülkemiz adına bir gerçeği yazmak istiyorum son olarak. Dopingden yakalan sporcuların sosyo-ekonomik durumları üzerine bir araştırma yapılsa, neredeyse hepsi fakirlikten çıkmış kişiler. Bir çoğu 13-15 yaşında hayatlarında ilk defa itibar görmeye başlıyor. Bu da sportif başarıları sayesinde oluyor. Dışarıdan ya da televizyondan burjuva diye gördükleri kişiler ile spor sayesinde iletişim kurabiliyor. Onların takdirlerini alıyor belkide hayatlarında ilk defa onlardan kendini üstün görmeye başlıyor. Ama biliyor ki o dipten geldi.Fakirlikten geldi. Yeteneklerini kaybeder ya da geçilirse o oluşan saygı ve sevgi kaybolacak. Diğer bir yandan spordan para kazanıyor. Hayatında hiç kazanamadığı paraları kazanmaya başlıyor. Ayda 200 tl ile geçinmeye çalışan birisi, olimpiyat şampiyonu olduğunda bir anda evi arabası ve binlerce Türk Lirası olacak. Ayrıca sonrasında yakalansa da geri alınmayacak. Ona fark etmezki bu durum, onun mahallesinde ve çevresinde para kazandın mı diye bakarlar. Anne veya Baba eve para getirdin mi diye bakar, nasıl getirdin diye değil. O yüzden bir kere şampiyon olmak ve o paraları almak için doping yapmak ona sizin benim kadar kötü gözükmez. Yapar, şampiyon olur, kısa vadede dahi olsa itibarını alır, parasını cebine koyar, evini alır ve hayatını devam ettirir. 



Gerçekten inanıyor musunuz 80 Milyonluk ülkede bu yazıyı okuyan 300-500 kişi ve toplamda belki de %10 lik bir kısım harici kişi umursuyor Doping yapıldığını. Haberleri bile yoktur Aslı'dan. Varsa bile okumuş geçmiş unutmuşlardır. O yüzden maalesef daha çok duyacağız bu vakaları. En dibe inip zihniyet değişmeli ki o zaman anca değişim başlasın. Siz ve benim gibi kişiler ise bu konuları gündemde tutarak her seferinde 1 kişiyi dahi bilinçlendirerek kurtulma yolunda öncü olmalıyız..


20 Ağustos 2015 Perşembe

Babalar Gününe..



Bu yazı Baba olmama yaklaşık 15 gün kala sizler için güncellenmiştir.

Hayallerinin peşinden koşmak mı, Hayal diye düşündüğün şeye sarılmak zorunda olmak mı? Bir çok kişi inkar etse de %90 ımızın içinde arabesk bir parça var. Nedense onunla hiç yüzleşemiyoruz. Peki yüzleşsek ne kaybederiz? Kaç taneniz Allah için arabada tek kaldığında tüm camları kapatıp bağıra çağıra 90 larda dinlediğimiz şarkıları söylemiyoruz. Ya da radyoda denk geldiğinizde sesini açmıyorsunuz? Çok şanslı bir kesim haricinde bir çoğumuz orta direk denen sınıfta değil miydik? Sabah uyandığınızda yastığınızın başında cırt cırtlı esem sport ayakkabı görünce sevinçten kaç tanemiz ağlamadı? Yıkanma günümüzün Pazar olmadığını inkar edebilir misiniz? Oyuncak mı? biz mahallede inşaatın 15'lik çivileri ile yere saplama oynardık, inşaat önlerine yığılan kum yığınının içine kumdan kaleler yapmaya çalışırdık. Bir kenarında deşmeye başlar diğer tarafa tünel açmaya çalışmak en büyük eğlencemizdi. Az bir yağmur yağsa yerden ıslanmış toprak alıp, çamur hamuruna dönüştürüp, onunla şekilli şekilli arabalar yapmadık mı? Ya da sadece ben mi hatırlıyorum bunları Allah aşkına!?



Benim dönemimin çocuklarının şimdi çocukları olmaya başladı. Hepsi birer ebeveyn, anne baba oluyorlar. Beni en çok üzen şey ise şu söylemler "Jimnastiğe verdik olmadı, Tenise yolladım sevmedi, Havuza attım yüzmedi, şimdi Kemana başladık abisi, bakalım sevecek mi!??" Hangi birimiz böyle büyüdük? Tamam kabul, günümüz şartlarına göre bir çok ebeveyn gayet iyi maddi imkanlara sahip. Ama bu, çocuklara bu kadar bolluk, şımarıklık seviyesinde "olmadı-tutmadı" yaparak olmamalı.

Ben isteyerek Kürek sporcusu olmadım. O an seçenek olarak sadece o vardı. Evet seçmelerine gittim ama kendim gittim. Ailem kolumdan tutup götürmedi denemem için. Takıma girdikten 2 ay sonra duyan duydu. Ve orada başarılı olmak tek opsiyonumdu. Diğerlerini düşünmek bile istemiyordum ve bu sayede bir yerlere gelebildim. Ona tutundum ve hiç bırakmadım. Tüm olumsuzluklar, sen yapamazsın beceremezsin lere rağmen devam ettim. Fiziki dezavantajıma rağmen yılmadım. Ama kendi kaderimi, kariyerimi kendim seçtim. Şimdi bir aynaya bakıp, düşünüyorum, olduğun yeri ve pozisyonu. Ailem beni, olduğum ve sevdiğim işi yapmam yerine, şu an en sevmediğim şeyi bana yaptırmış olsaydı. Emin ol bu kadar mutlu ve hayata tutunmuş olamazdım. Hatta her başım sıkıştığında "ama bunu, bu işi ben seçmedim ki, amaaan ne olursa olsun" demeye başlama opsiyonum olurdu.

Siz bana bakmayın, ne yapmak istiyorsanız tabii ki onu yapın. Taze bir BABA adayı olarak bu kendime ileride bir not olarak kalacak. Zamanı gelince inşallah okumak zorunda kalmam..

Sevgiler

18 Ağustos 2015 Salı

IRONMAN Yarışı Ne Zaman Başlar Vol 2 : Uçuş Günü ve Sonrası

Bu yazının ilkinde, Uçuştan bir gün önceye olan süreci yazmıştım. Şimdi bavullar hazır ve uykuya geçtik.

Uçuş Günü


Alarmı kurarken dikkat edeceğimiz şey hava alanında olacağımız saat. Normal uçuşlarda uçuştan 1,5 saat önce hava alanında olmak yeterli olabiliyor ama Bisiklet ile seyahat ederken maalesef biraz daha önce orada olmakta fayda var. Sebebini açıklayalım hemen.

  • Bavul teslim sırasında Bisiklet vereceğinizi söylüyorsunuz. 
  • Eğer rezervasyonunuz var ise önce ekrandan kontrol yapıyorlar ve size bir meblağ ödemeniz gerektiği söyleniyor. 
  • Bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi çoğu havayolu çalışanı bisiklet taşımacılığına yabancı. Bu sebeple sizin bilgi sahibi olmanız çok önemli. 
  • Siz bazen bavul ağırlığı fiyatı ödetmeye çalışacaklardır, veya over size bedeli. Kabul etmeyin ve destek isteyin yöneticilerinden. 
  • Sonunda ne olursa olsun sizden bir taşıma ücreti alacaklardır. 
  • Bu ücreti ödemeye başka bir yere yönlendirileceksiniz. 
  • O noktaya gidip ödemeyi yapıp makbuz alıp geri check-in bankosuna gelmeniz lazım
  • Bisikleti bırakmanız gereken yer size tarif edilecek ve oraya bırakmanız gerekecek. 


İlk etapta bisikletinizi başıboş bir alana terk etmek size tuhaf gelecek ama sonradan buna alışıyorsunuz =). İşte bu işlemlerin zamanını da hesaplarsak uçuştan 2 saat önce hava alanında olmakta fayda var. 

Uçuş öncesi unutmamanız gereken diğer bir önemli konu ise Check-in. Mutlaka 1 gün önce check-in yapın çünkü bir kaç kere arkadaşlarımızın over book dolayısı ile uçağa binemediğini gördük. Kısaca şöyle özetliyim, Uçak firmaları koltuk sayısının %110 u kadar bilet satabiliyorlarmış ve eğer siz gişeye gittiğinizde ve check-in iniz yoksa, tüm koltukları doldurduysa sizi bir sonraki uçağa atıyor ve belli bir tazminat ödüyor size ( 200-300 euro gibi ). Tabii ki tüm plan ve programınız alt üst oluyor böyle bir durumda. O yüzden mutlaka check-in yapın ve telefon ile check-in yapıyorsanız bisikletiniz olduğunu tekrar belirtin. Hatta hangi firma ile uçuyorsanız web sitesinden bisiklet taşıma kurallarını bulup çıktı alıp yanınızda taşıyın. İnanın lazım olacak.



Artık uçağa gitme zamanı. Uçakta 2-3 saat minimum geçireceğinizi öngörürsek, bir şeyler okuma ihtiyacınız olacaktır. Bu durumda en güzel yapılacak şey yarışın el kitapçığını bastırıp yarış hakkında sizlere verilen her türlü detayı rahatça inceleme vaktiniz olacaktır. 

Uçaktan indikten sonra bavulunuzun nereden çıkacağını mutlaka sorun. Bisiklet bavulları değişik bir kapıdan gelecektir. Genelde biz etrafa bakarak o kapının neresi olduğuna kendimiz karar vermeye çalışırız ama en garanti yöntem sorup öğrenmektir. Bazen bisiklet arkada bir yerde bekliyor oluyor. 1 saat bekledikten sonra sorunca getiriyorlar. O yüzden öncede sormak her zaman daha avantajlıdır. 

Bisikletinizi aldıktan sonra Otelinize yolculuk başlar. Burada 3 ihtimaliniz vardır. 
  1. Önceden ayarladığınız Transfere ulaşmak
  2. Araç kiralamak
  3. Taksiye binmek


Ben genelde önceden transfer ayarlama taraftarıyım. Yarış için zaten bir ton masrafta bulunuyoruz sene içerisinde. Transfer için ödenecek ekstra 20 euro belkide o ortamda çok büyük konfor. Çünkü bisiklet taşıyorsunuz. Sizin transferi yapacak olan firma zaten bisikleti bildiği için ona göre araç yolluyor. Ayrıca kalacağınız oteli de biliyor ve hiç uğraşmadan en kısa yoldan otele gidiyorsunuz. 

Şimdi asıl heyecanın başladığı zaman geliyor. Otele geldiğinizde aslında yarış ortamına girmiş oluyorsunuz. Etrafınızda sizi süzen IRONMAN finisher tshirt lü bir çok insan olacak. Siz de doğal olarak onları süzeceksiniz. Üzerinde hangi yarışı bitirdiğini yazan Tshirt'ü okumaya çalışıp küçük küçük yorumlar yapacaksınız =).

Odaya yerleşme prosedürü bittikten sonra yapılacak ilk iş ne olursa olsun bence bisikleti toplamaktır. Herhangi bir sıkıntı var mı yok mu kontrol etmektir. Ardından çok kısa da olsa 5-10dk bisiklete çıkıp kontrolü tamamlamaktır. Eksik veya arıza yapan bir paçası varsa hemen en yakın servise ulaşıp bu sorun gidermek gerekir. 



Perşembeden gittiğinizi var sayarsak yarışa ortalık kalabalıklaşmadan hemen kayıt alanına gidip lisansımız ile birlikte yarış çantamızı, numaramızı, bonemizi yani kısaca yarış kitimizi teslim alırız. Çantanın içini mutlaka kontrol edin. Eksik bir malzemeniz olmasın. 

Bisiklet check ettikten sonra yarışma ile ilgileri malzemeleri açıp bir alana düzgünce dizip eksikleri belirlemek sonraki adımımız olacaktır. Ben halen her yarışa giderken mutlaka eksik bir şeyler ile gidiyorum. Maalesef Türkiye'de tüm triatlon malzemelerini bulmak mümkün değil. Bu eksikleri belirleyip hemen fuar-expo alanına gidiyorum. Bu expo alanında kendinizi kaybetme olasılığınız çok yüksek. Bazen saatlerce çıkamıyoruz. O yüzden Bu işi mümkünce yarıştan en az 2 gün önce tamamlamakta fayda var. İnanın tahmin ettiğinizden çok daha yorucu oluyor orası. Sürekli ayakta kalıyorsunuz ve yüzlerce malzemeyi inceleme imkanı size yorgunluğunuzu unutturuyor. 


Yarıştan 2 Gün Önce

Yarışın Pazar günü olduğunu var sayarsak bu gün Cuma oluyor. Cuma günü genelde Yarış Bref'i olur. Onun saatine göre kendinizi planlamanız lazım. Cuma günü genelde 3 branştan da kısa kısa antrenmanlar yaparız. Ben genelde Bisiklet ve Koşu'yu Cuma yaparım. Yüzme'yi cumartesi sabah yaparım. Cuma yapılacaklar şunlardır özetle;

  1. Bisiklet Parkurunu Check etmek; IRONMAN yarışlarında Nirvana firması özellikle parkuru gezdiren turlar yapıyor onlara katılabilirsiniz ya da araç kiralayıp 4-5 kişi parkuru gezebilirsiniz. Diğer bir opsiyon ise bisikletiniz ile parkurun bir bölümünü gezebilirsiniz.
  2. Koşu Parkurunu Check etmek; Kısa bir koşu ile ortama alışmakta fayda var ama tüm parkuru genelde bisiklet ile gezmeye çalışırım. Çok daha az yorucu oluyor bu sayede. 
  3. Expo da biraz zaman geçirmek
  4. Yarış Bref'ine gitmek
  5. Yarış malzemelerimi hazırlamak; Numaraları yapıştırmak, yarış kemerini hazırlamak, yarış çantalarını hazırlamak ( detaylı anlatacağım az sonra ) 
  6. Mümkün olduğunca erken uyumak, çünkü son güzel uykuyu alacağın gece bu gece. Cumartesi gecesi hem heyecan ve stresten hem de sabah erken kalkacağın için maalesef kaliteli bir uyku almak çok zor.
Şimdi asıl önemi olan konuya gelelim; Yarış kitlerini hazırlamaya.


Yarış Çantaları ve İçerikler

  • Öncelikle size 3 renk çanta verecekler; Beyaz, Kırmızı, Mavi ve Special Needs bag olarak bisiklet ve koşuda özel eşyalarına ulaşmanız için 2 çanta
  • Çantaları yere serip üzerlerine tek tek onlara ait malzemeleri koyarak başlayın
  • Beyaz çantayı yarış sabahı teslim edeceksiniz ve size yarış sonrası verilecek. adı Street Bag yani günlük kıyafet çantası. Yarış bitince üzerinizi değiştirmeniz için temiz kıyafetleri koyduğunuz çanta. İçine Terlik koyuyoruz ve mümkünse crocks tarzı bir şey. Çünkü ayaklarınızın potansiyel şişme ve su toplamasına karşın ayakkabı ve parmak arası terlik çok kullanışlı olmuyor. Temiz alt-üst ve çorap. Ben uzun kollu da bırakırım genelde. Özellikle IRONMAN de yarış akşam saatlerinde biter ve üşümek kaçınılmaz olur. Hatta Bere bile koyarım. O çantaya değerli eşya koymayın kaybolursa mesuliyet kabul etmeyiz derler ama ben her zaman telefonumu da bırakırım ama tabii ki daha dip köşe bir yere. yarış sonrası yakınlarınız size ulaşmak isteyeceklerdir. 
  • Mavi çantaya Bisiklet öncesi ulaşacaksınız. Bu çantaya Yüzmede kullandığınız gözlük bone ve wetsuit'inizi bırakıp içinden bisiklette kullanacağınız ayakkabı, yarış numarası, kask bırakmanız mecburidir, tabi ayakkabıları bisiklet üzerinde bırakmıyorsanız. İçine yemek bırakmak, forma bırakmak vs vs bırakmak ise opsiyoneldir. Peki genel olarak ne koyarız bu çantaya? 
  1. Kask
  2. Bisiklet ayakkabısı
  3. Güneş gözlüğü
  4. Çorap
  5. Numaramızın takılı olduğu Yarış kemeri
  6. Bisiklete çıkmadan yemeyi veya içmeyi planladığımız gıda ( 1 muz, su, izotonic vs vs ) 
  7. Bisiklette taşıyacağımız fakat bisiklet üzerine yerleştiremediğimiz,formamızın sırtına alacağımız gıda ( muz, jel, bar )
  • Kırmızı çanta Koşu öncesi ulaşacaksınız. İçinde mecburi olarak sadece koşu ayakkabılarınızı olması gerekiyor ve bisikletten indikten sonra kullanmayacağınız kask, ayakkabı ve başka ne varsa buna koymak zorundasınız. Peki genel olarak ne koyuyoruz?
  1. Koşu ayakkabısı
  2. Çorap ( yedek bırakmakta her zaman fayda var )
  3. Visör ya da şapka
  4. Koşuda kullanmayı planladığımız gıda ( jel-bar vs ) 
  5. Yedek kıyafet alt-üst ( bisiklette yağmur yağabilir, düşebilirsiniz vs vs her türlü şartı göz önünde bulundurup bir set kıyafet bırakmakta fayda vardır ) 
  6. Hava yağmur veriyorsa mutlaka yağmurluk
  • Special needs bag çantalarına ise yarış sırasında ara noktalarda ulaşmak isteyeceğiniz malzemelerinizi koyabilirsiniz. Örneğin Nice parkurunda ilk 70km çıkış sonrasında ise baya bir iniş bulunmakta. Bu iniş öncesi Special Needs Bag den rüzgarlığınızı alabilirsiniz veya özel bir içeceğiniz varsa onu. Aynısı koşuda geçerli. Koşu ortasında beslenmek için özel gıdalarınızı bu çantaya bırakıp yarışın içinde alabilirsiniz
 

Yarıştan 1 Gün Önce

Genelde yarış sabahı uyanmayı planladığımız saatte uyanırız. 2 sebebi vardır. Birisi vücudumuzun o saatte uyanmaya reaksiyonunu öğreniriz ve alışmasını isteriz , ikincisi ise sabah erken kalkarak yarıştan önceki gece uykumuzun erken gelmesini sağlamak. Genelde heyecan ve stresten uyku sorunu yaşadığımızı kimse inkar edemez. Bunun üzerine hemen yarış sabahı simülasyonu gibi hafif bir kahvaltı ve yarışın start saatinde yüzme parkuruna gidip suya girip 15-20 dk'lık bir yüzme yapıp atrenmansal olarak her şeyi tamamlarım. Sonrası ise sırası ile şöyle ilerler;

  • Bisikleti teslim etme ( lastiklerin basınçlarını biraz indiririz, sebebi ise gece ve gündüz sıcaklık farkında genleşen hava ile lastiklerin gece patlamaması )
  • Mavi ve Kırmızı çantayı teslim etme
  • Transition alanına giriş çıkışı iyice kafamda oturtma
  • Expo da kısa bir tur
  • Odaya gelip sulukları ve yemeklerimi hazırlamak
  • Şarj olması gereken aletleri şarj edip son kontrollerini yapmak ( garmin, telefon vs ) 
  • Sonrasında neredeyse tüm gün dinlenmece


Yarışın 1 gün öncesi etrafta gezdikçe stresiniz artacaktır. Kendinize sizi sakinleştirecek bir playlist hazırlayın ve onu dinleyin. Dizi veya Film izlemeyi seviyorsanız yarıştan önce çok iyi gelir ve sizi rahatlatır. Ben her yarış öncesi mutlaka akşamdan 1-2 bölüm dizi izlerim. Yarışın tüm stresini atar üzerimden. 

Yarış gecesi mümkün olduğunca erken uzanmaya geçmiş olmak gerekiyor. Uyuyamıyorsanız bile mutlaka uzanır halde dinlenmeye çekilin. Tabii bunu yapmadan önce tüm suluklarınızı ve yemeklerinizi hazırlamış olun.Kafanızda ertesi sabaha ait hiç bir soru işareti kalmasın. Sulukların akşam mı yoksa yarış sabahı mı bırakılacağı hakkında çok fazla soru geliyor. Ben yarış sabahı bırakırım her şeyimi. Çünkü suluklara koyduğumuz isotonic içecek sabaha kadar dibe çöküyor. Ve benim kişisel bir sorunum olarak, akşamdan tüm malzemeleri bırakırsam, sabaha kadar acaba bir şey eksik miydi? diye gözüme uyku girmez. O yüzden akşam hazırlar sabah check ederek götürürüm. 

Yarış Sabahı

Planlanan saatte uyanıp hemen kahvaltı yapmak şart =) Genelde yarıştan 3 saat önce uyanmak yeterli olacaktır. Kısa bir liste ile yarış sabahı şöyle işler;

  • Starttan 3 saat önce uyanmak
  • Kahvaltı yapmak 
  • Transition alanına gidip son hazırlıkları tamamlamak.  
  • Start alanına gidip Beyaz çantayı teslim etmek
  • Wetsuiti giyip kısa bir ısınma yapmak, suya alışmak
  • Start saatimi beklemek
Yarış başlar ve biter =) bu arası zaten orada olur ve orada yaşanır. Herkesin hikayesi birbirinden farklıdır. Yaşadığı deneyim ve tecrübe bambaşkadır. Herkes kendi yaşadıklarından mutlaka pay çıkartır. Ben direk bu arayı atlıyorum çünkü bu yazının amacı tamamen check list tadında olması.


Yarış Akşamı

Yarış biter ve Finisher madalyanı boynuna takarsın. Ardından şunları yapmak faydalı olabilir;
  • Hemen Beyaz çantana ulaşıp temiz kıyafetlerini giymek
  • Finisher Tshirtünü almak
  • Yiyecek bir şeyler alıp hemen beslenmeye başlamak
  • Bu sırada masaj sırasına girip mutlaka masaj yaptırmak
  • Masaj sonrası eğer beklediğin birisi yoksa hemen gidip bisikletini ve çantalarını transition alanından almak
  • Odana gidip duşunu alıp belki tekrar kıyafetlerini değiştirip yarış finish alanına gidip ortamın tadını çıkartmak


Kısaca o gün bu şeklide bitecektir. Ve ayrıca expo alanında sadece yarıştan sonra çıkan finisher logolu ürünler olacak, eğer almak istediğin bir şey varsa onları almak.

Yarıştan Sonraki Gün

Yarış sonrası uçak biletin ne zaman ise ona göre hareket etmek en doğrusu. Genelde 1 gün sonrası akşamına uçağımız olur. Bu senaryoya göre yapılacak sıralama ise şu;

  • Yarış akşamı rahatça uyuyup yarışı bitirmenin tadını çıkartmak
  • Sabah uyanıp kahvaltı yapmak
  • Hemen odaya gelip Bisikleti sökmek ve bavula yerleştirmek
  • Bavulların hepsini hazırlayıp odanın check-out unu halletmek
  • Uçak saatine kadar etrafın tadını çıkartmak
  • Eğer vaktin varsa da hemen yarış hakkında kısa raporunu yazmak. Çünkü en güzel feedback'ler en taze hisler ile çıkıyor.
Şimdilik sanırım bu kadar yeterli =) Beraber feedback'ler ile güncelleyebiliriz. Umarım faydalı olur. Keyifli okumalar.

14 Ağustos 2015 Cuma

Bisiklet'ten Düşünce Ne Yapacağız?

Bugün ufak bir bisikletten düşme yaşadım ve bunu kendi arkadaş grubumla esprili bir şekilde paylaştım. Ama sonradan konu öyle bir yere geldi ki bisikletten düştükten sonra yapılacakları bilmeyen bir çok kişi olduğunu ve bu sebeple gerek antrenmanda gerekse yarışta hem bisiklete zarar veren hareketler yaptığımızın hem de bir çok zaman kaybı yaşadığımızın farkına vardım. Bu kısa yazıyı bu sebeple yazma ihtiyacı duydum. Kısaca bisiklet ile düşünce veya kaza yapınca yapılacakların check list'ini kendimce sizlerle paylaşacağım.




Öncelikle kimse düşmez veya kaza yapmaz inşallah. Ama maalesef binlerce kilometre yapınca bir şekilde risk oranımızı arttırıyoruz. Benim bugün düşüşüm ise kendimi bile güldürdü. Düz yolda giderken sebepsiz yere ıslak bir alandan geçerken pat diye kendimi yerde buldum. Hızım 36-38 km/h civarıydı ve önümde çok hafif bir rampa vardı. Biraz pedala yüklenince hoop bisiklet kaydı altımdan ve pat diye yerdeyim. Ön lastik ıslak zeminde kayınca düştüm. Bu anda olanları olayın 10 dk sonrasında ise şu cümleler ile arkadaşlarımla paylaştım;



"Bisikletten düşünce ilk yaptığım şey hemen düşüş pozisyonumu analiz edip minimum hasarı almak ve üzerine daha yerde kayarken kafayı bisiklete uzatıp acaba o ne yapıyor diye, yola fırladı mı? diye bakmak. Üzerine yerden atik bir şekilde fırlayıp hemen bisikleti yerden kaldırmak. Ön ve arka jantı-Frenleri kontrol etmek zinciri takıp pedalı elle 2-3 tur çevirip sağlam mı diye bakmak. En son acıyan yerlerime hızlıca göz atıp hasar kontrolü yapıp sanki hiç bir şey olmamış gibi bisiklete binip devam etmek. Giderken de Tour de France bisikletçisi gibi yarışı bırakmamanın azmi ve gururu ile gülümsemek. Deli miyim? neyim =)"



İşte aynen bu cümleler çıkmış olayın sıcaklığı ile ağzımdan. Ama yazdığımda da farkına vardım ki bu bende bir refleks olmuş. Düşünce yapacaklarımı önceden planlamadan  yapmışım. Ama sıralama olarak önceliği kendime vermem gerektiğini çok iyi biliyorum. Şimdi o zaman kısa bir check list yapalım bu sıra ile alakalı. Bu liste daha çok ufak tefek düşmeler için yazdığım bir liste olacak. Diğer türlü ciddi kazalarda hiç yerimizden kımıldamadan yardım bekleyip mutlaka hastaneye gidelim lütfen. Ve ayrıca eksiklik olursa bana iletin ki bende güncelleyerek bu yazıyı en verimli hale getireyim.



  • Bisikletten düştün ve yerdesin, ilk yapacağın iş kımıldamadan vücudunu dinlemek. Tabii eğer çok sert düşmediğini düşünüyorsan mutlaka arabanın geçmeyeceği sakin bir yere geçmeyi unutma.
  • Ardından eklemlerini tek tek kontrol et ve Vücudundaki sıyrıklara göz at
  • Kanaman varsa derin mi değil mi bak, su ile temizlemeye ve yaranın ağırlığına karar vermeye çalış. Eğer müdahale lazımsa hemen hastaneye. 
  • Baktın vücudunda seni gitmeye engelleyecek bir şey yok, o zaman bisikletini yerden kaldırma vakti. 
  • Bisikleti yerden kaldırıp önce zinciri kontrol et. Çıkmışsa sakince tak. 
  • Büyük ihtimalle vitesler karışmış olacaktır. O yüzden onu kontrol et ve vitesi doğru yere oturttur. 
  • Elinle ön ve arka jantı çevir, Yerinden kaymış mı bak, fren papuçları sürtüyor mu kontrol et. Eğer sıkıntı varsa hemen düzelt.
  • Genelde düşme sağ tarafa olursa arka aktarıcıda yamulma olabilir, vitesi en büyük rubleye alarak, arka aktarıcının janta değip değmediğini kontrol et. Zaten vites geçişlerinde sorun yoksa kulakçıkta yamulmamış demektir.
  • Elinle pedalı 2-3 tur çevirerek yürüyen aksamda bir sıkıntı var mı bak. 
  • Elciklere bak, genelde düşmede yere ilk temas eden o olur ve yamulur. çok absürt bir yamulma var ise elinle düzeltebilirsin. 

Genel olarak bu check list yeterli olacaktır. Bunlardan 1-2 sini atlarsanız belki de 90 km'lik bir yarışın 75 km sini lastik fren papucuna sürterek gider ve farkına varmayabilirsiniz. Bir ufak kaza size Triatlon veya IRONMAN yarışlarında 2-3 dk kaybettirir ama siz frenleri kontrol etmeden 20 sn kazanma adına hemen bisiklete atlarsanız 15-20 dk nıza mal olabilir. 



Şimdilik bu kadar. Sizden gelen öneriler ile yazıyı revize edeceğim. Kazasız Belasız sürüşler..

6 Ağustos 2015 Perşembe

Runfire Cappadocia İzleri


Gece gözüme uyku girmemesi, sabah olsun da yazımı yazayım heyecanı, kafamda kelimelerin harmonisi tüm gece. Bana neler oluyor İsviçre bilim adamları bunu da açıklasın!!



Ben bir yarışa gittim, gittiğimi sanıyordum ama kendimi bulmaya gitmişim meğer, özüme dönmeye, ilkel benliğime ulaşmaya. Ne güzel tecrübeler yaşadım şu 8 günde. Herkes soruyor nasıl geçti diye, ama ben kelimeler bulamıyorum anlatmaya. Sadece deneyeceğim. Bu yazıda bir çok ruha dokunmaya çalışacağım. Okudukça orada olanlar kendilerinden birer parça bulacaklar.



Aslında hiç aklımda yoktu aktif olmak kampta, hatta tam tersine içime kapanıp sessizce bir 7 gün geçirip dönmeyi planlıyordum. Havasından mıdır, suyundan mıdır bilmiyorum ama Nevşehir hava alanına iner inmez bir şeyler oldu bana. Bir peri geldi arkamdan bana sihirliği değneği ile dokundu ve dedi ki "Kendin ol, unuttuğun kendin, yaşayamadığın gençliğin ve çocukluğun ol". Dokun dedi bana, insanlara dokun, ruhlara dokun ve hisset, paylaş, yardım et. Gün batımıyla dans et, gün doğumunda şükret..


Yokuşu gördüm, gittim koştum herkes yürürken. Hayat bana herkesin zorlandığı yerlerde bunu fırsat bilip fark yaratmayı öğretti. Elimi uzattım, gel dedim beraber gidelim, ne kadar fark yaratırsan yarat insan olamadıktan sonra neye yarar o farkın dedi bana ruhum. Yarışmayı seçmek her zaman kolay olanı, hep düşünmüşümdür yarışmamayı seçebilecek miyim diye. Seçme zamanı gelmişti belkide.



Akşam olup yıldızlar yükseldiğinde göğü avuçlarıma toplamak istedim, almak saklamak. Aslında baktığında nasıl mükemmel bir dans var yukarıda, ahenk var. Tek başına birer parıltı o kadar gibi gözükse de, sıralandıklarında onlara hayatlarımızın anlamlarını yüklediğimiz Akrep oluyor, Aslan oluyor, yeri geldiğinde ise dengeyi temsilen Terazi. Tek başına bir hiçken bir bütün haline gelince içine binlerce anlam yüklediğimiz topluluklar oluyor. Biz de öyle değil miyiz? Yıldızların Ay'ın etrafında mükemmel bir titizlilikle dans ettiği gibi, Runfire'da dans etmedik mi? Bir ahenk yakalamadık mı? Hayatımıza etki edecek bir çok deneyimi yaşayıp, Ay'ın çekimine ayak uydurmadık mı? Hangi biriniz Ay ışığında koştu? Ay size yıldızlar ile bir olup ışık tuttu, yol gösterdi? Peki sen kaç kere Şükür ettin bu eşsiz dansa? O dansa ayak uydurabilecek enerjiyi sana sunan bedenine ve ruhuna? Bir büyü değil midir o? Senin için belki değildir artık yaşamışsındır ama büyüdür o, bir çocuk için sabahın 5 inde sokakta olmak. O saat 8 den sonrasını bilir. Gün aymıştır çoktan. Sabah 5 te sokağı görmek onun işi değildir, o iş, hayran olduğu büyüklerinin yapabileceği bir iştir. Ama bir kere o saatte dışarı çıkınca ağzı açık izler etrafı. Her sabah gülen yüzlerle onu karşılayan pastanenin, asık suratla kepenk açılışına şahit olur. Büyülüdür o saatler onun için çünkü daha önce yaşanmamıştır. Yaşanmamış her şey büyüdür. Hiç dalmamış birisinin suyun altını tv den izleyişi, hiç tırmanmamış birisine dağların zirvesi. Hiç kürsüye çıkmamış birisine ise madalyayı kazanmak, onu hak etmek. Ondan o yarışta daha iyisi olmadığını hissetmek. Tüm gözler üzerindedir, ne yapsa olay olur, mütevazi midir yoksa egolumu, o da bilmez, bilemez. Ön yargı vardır çünkü insanlarda. Önce tipine göre sana bir etiket koyarlar sonra yaptıklarınla. Aslında içindeki seni kimse bilemez. Sen o yarışı kazanmadan 1 gece önce belkide tuz gölünün ortasında anı yaşayıp yepyeni tanıdığın kişilerle aynı yastığa başını koyup ellerini yıldızlara uzatmışsındır şükretmek için. Parmaklarını açıp içinden geçen rüzgarı hissetmek için gözlerini kapatıp nefes alış verişini yavaşlatmışsındır. O rüzgar parmaklarının arasında gezmiş ve sana fısıldamıştır duyabildiysen, egonu bırakabildiysen akışa. Çocukken ego yoktur, sevişirken, uyurken, sarhoşken.. o zaman kötü müdür sarhoş olmak? Salmak kendini akışa? İçinden geldiği gibi dans etmek? Kötü olmasa gerek insanların gözlerinde "aaaa bu ne kadar başka birisiymiş" bakışlarını görmek.. hatta duymak hiç ummadığın birinden. Şaşırtmak insanları, ilham olmak, olabilme ihtimalini hissetmek. Yarışmamayı seçmek çok mu zordur? Hayatta hep bir klasmana sokulmadık mı zaten? Sen şunda iyisin bunda şöylesin diyen binlerce çok bilmiş yok mudur etrafımızda. Şükretmektir işin aslı. Gözlerini kapatıp sağlıklı atan bir kalbe şükretmek, onun kıymetini bilmek. Onu üzmemek, yormamak, sana verdiği işaretleri iyi algılayıp hareket etmek. Her kalp atışının bir mucize olduğunu unutmadan yola devam etmek. Senin kolayca yapabildiklerini, yapmayı isteyen ama yapamayan bedenleri düşünüp şükretmek. Biz çok şanslıydık. 8 gün boyunca bir yolculuğa çıktık. Bir arınmaya, kendini bulmaya. Minimalist yaşamayı öğrenmeye. Sonunda birbirini bu kadar yakından tanımayan 50 kişiden de her saniye Şükür kelimesini duyuyorsan bence biz amacımıza ulaştık. Ceplerimizi yıldızlarla doldurduk, cüzdanlarımıza paha biçilmez dostluklar koyduk. Boynumuza sevgiden halkalar astık. Son gün son ana kadar beraberce yaşadık. Sarıldım herkese, teşekkür ettim düşünmeden, karşımdakini üzmeyeceğimi veya beni yanlış anlamayacağını bilerek ne hissediyorsam onları söyledim. Sizde yapın. Tutmayın içinizde. Söyleyin. Bizi bu ortak noktada buluşturan Mavi Dolunaya şükürler olsun..



Bedenler tanıdım önce ama sonra ruhları ile tanıştım. Kimini son gece, kimini ise tesadüfen ilk gece. Maskelerinin altında neler saklı insanların bir bilseniz. Mesela bir Ruh tanıdım gözlemleyen, izleyen ve bekleyen. Son gün tanıyabildim ruhunu tesadüfen. Onun suçu muydu gözlemlemek? sessiz olmak? Belki de zamanında gözlemlemediği için canı yanmıştı kim bilir? Hangimiz bilebiliriz ki? Ya da hangimiz bilebilirdik ki ruhundaki cevheri. Ben son gün bilebildim, son güne nasip oldu ama güç olmasında sa geç olmasının üzüntüsünden, tanıyabilmiş ve birşeyler paylaşabilmiş olmanın tadını çıkartmaya baktım. 3 ruh tanıdım, şanslıyım ki tanıdım. birbirinden güzel 3 ruh. birbirlerine ilham veren 3 ruh tanıdım. Bazen yıllara ihtiyaç duymayacağını öğrendim, bir şeyler paylaşabilmek için. Kendisiyle öylesine barışık insanlar tanıdım ki, utandım kendimden, bir kalıba girmeye çalıştığım dönemlerden. Bir Yonca tanıdım ki, anlatmaya kelimelerin yetmeyeceği. Harika gülen insanlar gördüm, baktıkça içimi açan, harika bedenler gördüm performansları ile dil ısırtan. Koca adam gördüm yüreği de kocaman olan ama o bunu bahane saymayıp 260 km koşan.. Bir güzel ruh tanıdım saatlerce dertleşebileceğin. Zamanın sana yetmeyeceği, bir sonraki akşam olsa da sohbete devam edelim diye bekleyeceğin. Yazmakla bitmez ki yaşananlar.



Bir de yatağım vardı benim konforumdan sorumlu, benden meşhur oldu, canı sağ olsun =) ben onu öyle de seviyorum =) en azından döndü dolaştı yine benim çantama girdi =)

Offf off  beni bıraksan sabahlara kadar yazarım, size tek bir tavsiyem var. Likya Yoluna gelin. Ben ne kadar anlatırsam anlatayım, siz orayı yaşamadan anlayamazsınız...

Ve benim gözümden kısa bir özet izlemek isteyene..